Ulah, Vlach, Vlasi

Değişik ifadelendirme biçimleri var. Makedonlar onlara Vlah, Türkler Ulah, Bulgarlar Vlasi diyorlar. Arnavutlar Çobani (Tschobani)  ve Sırplar ise Cinkari (Cincari, Tzintzari)1. Bu etnik gruba mensup kişiler yerel adlandırmada (endonym) kendilerini yaşadıkları ülkeye göre farklı şekillerde adlandırmışlar  (Evans, 2009). "Armçenci", "Makidoni", "Aromâni", "Cincari", "Pomak" ve "Lâz" gibi. 

Almanca ve Grekçe kaynaklı olan Vlah sözcüğü "küçültücü" bir edaya sahip. Bir kişiye Vlah demek ona "aptal" veya "mee" şeklinde seslenmek manasına geliyor (Evans, 2009). Greklerin Vlah'lara "topal" anlamında kutzo diye hitap ettikleri bildiriliyor. Osmanlı, küçültücü bir anlam yüklemeksizin Ulah demiş, biz de aynı anlayışla bu tabiri yeğliyoruz.

1400'lü yıllarda Hırvatistan topraklarında yaşayan Ulah'ların ayrı bir millet olma durumuyla ilgili açıklamalar yapılıyor. O yıllarda Vlahlar kendilerini etnik özelliğe sahip ayrı bir topluluk olarak görüyorlarmış (Fine, 2009).  Bununla birlikte çok da homojen değiller (Durlic, 2011). Çiftçilik ve hayvancılıkla uğraşanların yanında, arazi ve mülk sahibi olup Taranîler diye adlandırılan kişiler var. Hayvan besleyenlere Ungur topraklarında (Hungary-Macaristan) yaşadıkları için Ungureani denirmiş. Vlahlar, Balkan topluluklarının dili ile Latincenin (Eski Roma dili) karışımı bir dili konuşuyorlar. Daha sonraki dönemde, Romalıların mirası olan bu söz hazinesi şimdiki Romanya devletinin resmi dili haline getirilmiş (Durlic, 2011).

1895 yılında Sırbistan'daki nüfusları 160 bin civarında iken 2002 sayımına göre 40 bine kadar düşmüş. Sırp kültürü içinde eriyerek, mevcut kültürel kimliğe katılmaya başlamışlar.

Vlahlar Balkanların tüm devletlerinde var. Yunanistan'da, Bulgaristan'da, Makedonya'da, Sırbistan'da, Hırvatistan'da ve en çok da Romanya'da..  Etnik azınlık olarak sayıldıkları ve sayılmadıkları ülkeler. Kültür ve dil açısından çoğunlukla Romanya toplumu ile ilişkilendiriliyorlar... Fakat bu durum Vlah'ların hepsi için geçerli değil. Bazı Vlah toplulukları kendilerini Romanya halkına ait değil, ayrı bağımsız bir topluluk olarak görüyorlar (COE, 2008).

Vlahlar Makedonya'da koyun bakıcılığı ve ticaretle uğraşıyorlarmış. Eskiden köylerde yaşarlarken günümüzde şehre inmişler ve ticaretle uğraşmaya başlamışlar. Daha çok Kuruşevo ve Bitola (Manastır) yakınlarında yaşadıkları bildiriliyor. Makedonya topraklarında bir zamanlar 50 bin civarında Ulah olduğu tahmin edilmesine karşın kültürle büyük ölçüde özdeşleştiklerinden kendilerini Vlah sayan kişilerin sayısı beş on binlerle ifade edilir olmuş. 

Bulgaristan'da küçük bir azınlık olarak değerlendirilen Vlasi'ler (Vlahlar) Romanya şivesi ile konuşuyorlar; ülkenin Sırbistan ve Makedonya sınırında erişilmesi zor dağlık bölgelerdeki köylerde yaşıyorlarmış (Bousfield & Richardson, t.y.).

Kökenleriyle ilgili olarak milattan sonra üçüncü ve dördüncü yüzyıllarda bölgede yaşayan eski Romalı yerleşimcilerden ve bunun yanında Daçyalılar, Trakyalılar ve İliryalılardan geldikleri tahmin ediliyor. Roma ve Bizans devletlerinin yıkılmasından sonra, nesiller boyunca öğrenmek zorunda kaldıkları Romaca/Latince/Aromanian dilini korumaya devam etmişler.

Balkan ülkelerindeki aşırı milliyetçi tarihçiler onları etnik Slavlar veya Grekler şeklinde görüp dillerini Romalılar ve Bizanslıların hakimiyeti altında iken oluşturduklarını, soyutlanmış dağ tepelerinde yaşadıkları için bir şekilde bu dili sürdürmeye devam ettiklerini düşünüyorlar. Bulgar Vlah'ları 1998 yılından itibaren her yıl Ağustos ayının son haftasında Vlah Festivali düzenlerlermiş (Bousfield & Richardson, t.y.).

Yunanistan'da Grekler, "Hristiyan azınlık" kavramını kabul etmedikleri için Ulahlar kendi dillerini kullanma haklarına sahip değiller. Gerçekleştirdikleri kültürel içerikli toplantılarını bile "Helen etkinliği" adı altında yapıyorlarmış. Etnik kimlik bilincine ya çok az sahipmişler veya Helenceyi değişik bir aksanla konuşuyor olduklarından onların Ulah oldukları zar-zor ancak anlaşılabilirmiş (Tanner, 2004).

Makedonya ve Arnavutluk'ta küçük Ulah azınlıkları bulunduğundan ve eski Romalılar zamanına kadar giden melezleşmiş Roma dili ile konuştuklarından söz ediliyor.

Birkaç bin Ulah ABD'nin Connecticut eyaletinde  yaşamlarını sürdürüyormuş ve orada küçük etnik bir yapı oluşturmuşlar (Zanger, 2001). Bunun dışında Kanada, Fransa ve Almanya'da küçük gruplar halinde Vlahlar var. Bunlara Vlah'ların Diasporası deniyor. Bulundukları ülkelerde birlikler, kültür dernekleri oluşturmuşlar varlıklarını sürdürmeye devam ediyorlar.

Ulahlar'a, Sırbistan ve Makedonya'da  Arumanian'lar (Romanianlar veya Romalılar) adı veriliyor. Arumanianca diye sözel konuşma diline sahipler. Zaman içinde bu dil Grek, Arnavut, Bulgar ve Sırp sözcükleri içinde eriyerek o ülkelerin dillerine dönüşmeye başlamış. Giderek yok olması nedeniyle UNESCO 1999 yılında Arnavutluk ve Yunanistan'da Arumanianca'yı  "kaybolma tehlikesi gösteren diller" listesine almış.

Ulah / Vlah kelimesi nereden geliyor? Kimilerine göre Mısır ve Suriye'deki "fellah" sözcüğünden. Kimilerine göre ise kaynağı belli değil.

Ostrogot ve Vizigot'ların Balkanlara milattan sonra 200'lü yıllarda gelip 500'lü yıllara kadar bölgede kaldıkları bildiriliyor. Onların, bölgeye geldiklerinde burada yaşayan halkı Romalılar anlamında Welsch şeklinde isimlendirmiş olabilecekleri düşünülüyor. "Vlach" sözcüğünün Gotların diline ait olduğu, başlangıçta "yabancı" anlamına gelirken daha sonra "düşüncelerini Latince ifade eden kişi" anlamında kullanıldığı belirtiliyor (Ivkov-Dzigurski, Dragin, Kosic, & Blesic, 2012).

Balkanlar ve Orta Doğu coğrafyasında v  ve b  harfleri yer değiştirir. Bu olgu dikkate alındığında sözcüğün Blah veya Balah kelimesinden gelme olasılığı yüksek. Balah, Balat adı verilen tanrıçaya tapanlar anlamında. Vlahlar milattan önce 800 ila milattan sonra 400'ler arasında Orta Doğu coğrafyasından Akdeniz ülkelerine, Karadeniz'e ve Balkan topraklarına peyderpey göç etmiş kabilelerin çocukları olabilir. Kaynaklarda bu konuda açık bir bilgi yok.

Welsch sözcüğünün Walsch, Walask, Wals, Welsh, Walhaz gibi yazılış biçimlerine bakınca Balah sözcüğü ile arasındaki bağlantılar güç kazanıyor. Almanlar Batı Roma İmparatorluğunda yaşayan insanları bu şekilde adlandırıyorlarmış ki, bölge merkezine verilen eski adın Lazio olduğunu biliyoruz.

Vlah, Lazio bölgesinin ağzıyla veya diliyle konuşan insanlar anlamına geliyor. Almanların Lazio sözcüğünü W-lsch şeklinde telaffuz etmeleri söz konusu.

Walhaz örneğinde olduğu gibi, eski dönemlerde bazı kabileler değişik telaffuz biçimiyle Laz kelimesinin türevlerini kendilerine ad almış olabilirler. Vlah kelimesini bu şekilde "bir kabile ile" veya "sınırlı bir coğrafi alan" ile  ilişkilendirmek yerine geniş topraklara yayılan arkaik bir inançla bağıntılandırmak daha anlamlı. O zaman Balat veya Ba-Las inancı çerçevesinde şekillenen, kendilerine ad olarak  onlarca türevini alan kabile, toplum, şehir ve devleti "etnik kimlik" olgusunun dışına çıkarmış oluruz. Lazio, Welsch, Balas, Balat gibi sözcüklerin etnik kimlikten bağımsız, tarihsel akış süreci içinde sürekli çok farklı grup, şehir, devlet ve kabilelere ad olarak verildiğini görürüz.

Çiftçilik ve hayvancılıkla uğraşan kimi Balkan kavimleri Almanların  Welsch sözcüğünden bozulma Vlah etiketinin sonradan üzerlerine yapıştırılmış olduğunu farkettiler ama bu sözcüğün onların kimliklerini ne ölçüde gerçekçi olarak tanımladığı belirsiz.

Bu köylü gruplarının yüzyıllarca süren kimlik oluşum sürecinde "dil birliğine" verdikleri önem muhtemelen yıkılmış olan pagan inancı ve unutulmuş olan "Fenike kökenlilik" duygusunun önüne geçti. İnsanların göç ettikleri ata toprağına olan bağlılıkları en çok iki nesil sürüyor. Üçüncü nesil için, dedelerinin yaşadığı veya göç ettiği toprakların kutsallık değeri yok. Tanrıça Laz inancını korumaya göre, göç ettikleri yeni topraklarda hep birlikte oluşturdukları Latince ile kendi öz dillerinin karışımından oluşan Aromaniancayı sürdürmek onlara daha kolay gelmiş olmalı.

Kökenleri konusunda muhtelif rivayetler var. İtalya'nın Roma bölgesinden geldiklerini söyleyenler olduğu gibi Balkanların esas yerli halkı veya Balkanlara Orta Doğu coğrafyasından gelmiş olabileceklerini söyleyen kişiler var. Balkanların yerli halkı derken, bölgede Taş Devrinden beri var oldukları düşünülen aborjin İliryalılara atıf yapılıyor. Değişik coğrafyalarda yaşayan kalabalık gruplar oldukları dikkate alınırsa, kompozit Roma dilini kullanan bu insanların bölgeye göç eden ilk atalarının "Fenike-Roma", "Fenike-Balkan", "Fenike-Karadeniz-Balkan" toprakları bağlantılı kişiler olduğu düşünülebilir.

Geçmişleri hangi topluluğa atıf yapılarak açıklanmaya çalışılırsa çalışılsın hep yetersiz kalıyor. Bunun nedeni tarihte sürekli var olagelen çeşitli toplumların ve halkların birbirleriyle  sürekli karışım içinde olmaları. Zaman içinde, Roma ve Bizans'ın amalgam dilini koruyarak hayvancılık ve çiftçilikle uğraşan insanlara Ulah denerek bir genelleme yapılmış. Onlar Roma imparatorluğu içinde arkaik köklerini kaybetmiş topluluklar olduğundan, imparatorluk yıkılınca tarihçiler on beşinci yüzyıldan itibaren "konuştukları dil ortak paydası çerçevesinde" genel bir ad yakıştırmış ve onları Vlah olarak adlandırmışlar.

Ivkov-Dzigurski, Dragin, Kosic, ve Blesic (2012)'e göre Balkanlarda Ulahlarla ilgili üç etnik grup var. Birinci etnik grup kültürel açıdan Romanyalılara yakın konumda. Bunlar kuzey doğu Sırbistan ve Bulgaristan'da yaşıyorlar, Romanya şivesi ile konuşuyorlar. İkinci etnik grup Aromanianlar. Grek kültürü ve tarihinden etkilenmiş kişiler. Arnavutluk, Makedonya ve Yunanistan topraklarında yaşıyorlar. Ekonomik ve kültürel merkezlerinin Arnavutluk'taki Moschopolis şehri olduğu bildiriliyor. Üçüncü etnik grup ise Adriyatik kıyılarında yaşıyormuş ve onlara Maurovlachi veya Morlaçlar adı veriliyormuş. Mor-Laç sözcüğü "Kara Vlah" veya "Kara Vlas" anlamına gelirmiş. Bu topluluk Osmanlının Balkanları feth etmesinden sonra Dalmaçya kıyılarına gelerek orada Slavlaşmışlar.

Bilim insanları inanç birliği, yaşam alışkanlıkları, dil-şive benzerlikleri ve ortak kaderi paylaşma gibi bir takım özellikleri dikkate alarak insan topluluklarını çabucak "etnik kimlik" olarak tanımlama eğiliminde. Bu konuda acele ediliyor ve kriterler çok sağlıklı değil. Biz tek başına "Ulahları" bir etnik kimlik olarak değerlendirirken kimi bilim insanları onları kendi içinde ayrıca "alt etnik gruplara" bölmüşlerki, bu tür bir ayrımlaştırmayı  nerede durduracağız. Geniş Balkan topraklarına dağılan Ulah aile ve akrabaları bir süre sonra bulundukları dar coğrafi bölgelerde kendi etnisitelerini oluşturabilirler. Ulah etnik gruplarının sayısı böylece bir süre sonra beşe, yediye, ona çıkabilir. Veya bilim insanları, duruma göre fazla dağınıklık olmasın diye onları iki grup altında da toplayabilirler.

Bilimsel açıdan, değişik bölgelere yerleşen bu kişileri "etnisite" sözcüğüyle tanımlamak yerine Suriye, Fenike, Karadeniz, Roma ve Balkan coğrafyasının belirli dilsel ve kültürel özelliklerini uzun bir tarihi süreçte mecz ederek yaşatmaya devam eden "farklı obaların mensupları" olarak görmek daha anlamlı.

İlksel kökenleriyle olan bağları oldukça zayıflamış, belli ölçüde Roma dilini koruyabilmiş, tarihsel âdet ve törelerini yaşatmaya çalışan ve öte yandan içinde bulundukları devletin diline, normlarına ve yaşam biçimlerine büyük ölçüde uyum gösteren kişiler... Bu tür oluşumlar dünyanın her tarafında var ve onlara yakıştırılan etnisite betimleçleri  hiçbir zaman üzerlerine tam oturmuyor. Fakat yakışsa da, yakışmasa da, üzerlerine uysa da uymasa da  bu tür betimleyici etiketler kullanılmaya devam ediliyor.

Bu anlamda, Ulahları eski kültürel özellikleri ve eski dilleri meczederek belli ölçüde korumayı başarabilmiş, kendilerini toprak işlemeye ve hayvan beslemeye adamış obaların mensupları olarak görüyorum. İsim vermek icap etse, "obeskler" sözünü kullanırdım. "Oba-eski" sözcüklerini kısaltıyor Obesk diyorum. Yani, "çok eski obaların mensupları olan insanlar".  Asıl kökleri bilinmeyen. Göç eden obaların etkileşimleri ve karışımları içinde köken ve kimlik betimleçlerini kaybedip kısmen, Roma dili çerçevesinde bir araya getirilmeye çalışılan kişiler.

Kültürleri, inançları ve töreleri incelenerek haklarında daha fazla bilgi edinmek mümkün.

Ulah'ların cenaze töreni ve cenaze sonrasında  pomana  olarak isimlendirdikleri çok sayıda ekmek pişirmek suretiyle onları ölünün ruhuna hediye etmek amacıyla sergilemeleri dikkat çeken bir uygulama. Ekmeğin temel formuna 'baş' anlamında kapu 3 adını veriyorlar. Sonra kapu'ya omuz yerine geçmek üzere bazı hamur parçaları yerleştirince pasta veya ekmek dumnediu 'tanrı' adını alıyor. Bu şekilde pişirilen ekmeklerin "insan biçimli" olması ve kaba-taslak "kadına" benzetilmesi zihinlerinin arka planında Lazio, Las veya Balas olduğunu gösteriyor. Pagan tanrı ve tanrıçaları, Hristiyanlığın kabul edilmesinden sonra hafızalardan silinmiş olsa da pomana  törenleri ve kapu (baş) biçimli ekmeklerde simgeleşen arkaik kültür yaşatılmaya devam ediyor. Kapu'ya olan simgesel bağlılık kendi ruhlarını, atalarının ruhlarını muazzez ediyor ve onları geleceğe bağlıyor.

Pomana  sözcüğü ilginç... Kaynaklarda onun "meyve ağacı tanrısı veya tanrıçası" olduğu bildiriliyor. Milattan önceki dönemlerde İtalya'da insanlar çok sayıda tanrı ve tanrıçaya inanıyorlar. Onların ağaçtan veya taştan yapılmış irili ufaklı onlarca heykelini Roma'daki tapınak Pantheon'a  (Puthane'ye) yerleştirmişler. Kutsallık atfedilen tanrı ve tanrıçaların sayısı belki 30, belki daha da fazla. Meralar, ekip-biçme, yetiştirme, meyveler, hayvancılık, atlar, arılar, bal, savaş veya  deniz tanrısı/tanrıçası. Yaşamı ilgilendiren önemli her ne var ise her birisi için ayrı bir tanrı veya tanrıça putu yapmışlar... Puthanede heykellerin önüne gelip saygı duruşunda bulunmuşlar, istek ve korkularını dile getirmişler.

Çok sayıda tanrı/tanrıça var gibi gözükmesine karşın aslında hepsi tek bir tanrı veya tanrıçanın farklı görünümleri imiş veya onların çocukları. Roma'nın tanrı ve tanrıçaları Etrüsklerin ve bunun yanında  Grek ve Orta Doğu tanrıçalarının başka isimler altında taklidinden başka bir şey değil...

Roma tanrılarından birkaç tanesi ilgimizi çekiyor: Bubona, (Baba-ana, Babaanne, sığır tanrıçası), Bubilas (Babalas, Koca Las, Koca-Ana),  Melissa (arıların tanrıçası), Melonya (bal tanrıçası), Bacı (şarap tanrısı), Adis-A-Baba (Doğurganlık tanrısı),  Ceren (Mısır bitkisi tanrısı), Kupid (Cupid - Aşk tanrısı), Salus (sağlık ve refah tanrıçası), Tellus (yeryüzü tanrıçası)..  Bu tanrı ve tanrıça isimleri ne Romalılara, ne de Greklere ait.  Onlar, Orta  Doğu coğrafyasının mabutları. Gerilere gidildiğinde Hint-Mezopotamya topraklarının tanrıçaları..  Ve Mezopotamya kültürünün arka planında ise, milattan önce 20 binlere kadar uzanan Afrika ve Pale-Avrupa kaynaklı tanrıçalar var.

Pomona, Romalıların ilkbahar, doğurganlık, yaratıcılık, ağaç, bahçe, meyve ve elma tanrıçası ama sözcüğün ilk hecesine takılıyorum. İtalyancada çok sayıda sözcüğe Pom ile başlanıyor. Sözcüğün ikinci hecesi -ona  ana veya kraliçe, tanrıça anlamında. Pom sözcüğü bom veya bam'dan  dönüşmüş olabilir. P ve b harfleri dudak ünsüzleri olarak değişik telaffuzlarda yer değiştirebiliyor. Rumeli topraklarından göç etmiş olan rahmetli hacı dayım, amcasıyla ilgili bir anekdot anlatırken bam oğlu  lafını kullanırdı. Bam-oğlu veya Pom-oğlu.

Bam, Bum veya Pom  "baba" anlamına geliyor olabilir. "Baba" sözcüğünün küçültülmüş veya kısaltılmış hali. Bunun yanında, değişik yazılarda tarihin ilk zamanlarına uzanan  erkek veya kadın atalara işaret etmek için de kullanılıyor. Bam veya Pom, ilk yaratıcı tanrı veya tanrıça anlamında. Veya onların ruhu.

Bunun yanında Bum eski Persçede yeryüzü, toprak ve baykuş anlamlarına geliyor. Akatçada "bir tür kuş" diye tanımlanmış.

Sümer dilinde Panu "parlayan yüz", "parlayan çehre" anlamında. Ana-pânu şeklinde geçiyor.  Ananın parlayan yüzü.

Hindistan'da tanrıçalara hizmet eden  pamu adlı keşişler, din adamları var.

İtalya'nın Roma merkezi bir zamanlar pomerium adı verilen duvarlarla çevriliymiş ve bir anlamda burası "harem" olarak görülürmüş. Tanrı ve tanrıçaların kutsal ziyaret mekanı. Bu bölgede ikamet etmek veya çiftçilik yapmak yasakmış. Pomerium sözcüğünden kutsal alan, yer, bahçe veya avlu manasını çıkarıyorum. Pom'un kutsal yeri.

Pomus, "Bahçelerin Tanrısı" anlamında.

Mısırlıların Ba'sı ile Sümerlilerin Pa'sı arasında bir ilişki var gibi gözüküyor. Sümerlerde "Pa" Amarna Mektuplarında saptandığı gibi "peygamber" veya "haberci" anlamında kullanılmış. Pa, "yaşlı pamuk anne" veya "yaşlı cici anne" olabilir.

Pompeii  kelimesinin  Pompeianu sözcüğüyle aynı anlamda olması. Yani, Toprak-Ana veya Büyük-Ana, Kraliçe-Ana.

Pomptia  kelimesinin önce Pomptius ve daha sonra Pontius'un dişil hali olması (Hempl, 1930). Tanrıça'nın toprakları anlamında.

Milattan önce 400'lü yıllarda Greklerde "Theopompus" gibi isimler var. Theo-Pompus, "Kutsal-Büyük Babaenne" anlamında.

Pompeius sözcüğünün "Pom'a sadık", "Pom'a inanan" anlamına gelmesi.

Bu değerlendirmelerden Pompeianu sözcüğünün bir ikileme olduğu sonucunu çıkarıyorum. Pom ve Anu sözcüklerinin ikisi de "ana" veya "tanrıça" anlamında. Aradaki "pei" harfleri  kaynaştırma.... Veya "ve" bağlacı.

Pomanu, ikisi de "ana" anlamına gelen sözcüklerin kaynaşmasından meydana gelmiş bileşik bir sözcük. Pom da "ana" demek, "anu" da.

İtalyanlar bir çok şehirlerine ve insan isimlerine "ana"nın veya "tanrıçanın" adını vermişler. Pomak, Pom-Ana'ya inanan insanlar anlamında.  Fakat ne Pom-Ana kalmış, ne Etrüskler, ne de Romalılar. İnsanların üzerine bir şekilde yapıştırılmış olan etiketler anlamını yitirmiş olarak varlıklarını sürdürmeye devam ediyor.

"Vlah" sözcüğünden biraz uzaklaştık gibi.

Vlahlar güçlü bir şekilde, öldükten sonra yeniden dirilmeye inanıyorlarmış. Çok eski dönemlerde öldükten 40 gün sonra, cesedi mezarından çıkarıp ikinci kez gömerlermiş. Trakya'da kullanılan "ölünün kırklanması" tabiri buradan gelmiş olabilir.

Pek çoğu eskiden moroi'ye inanırlarmış. Ölünün Moroi'ye dönüşmesinin etkin yollarından biri cenazenin yanı başına bir iğ yerleştirmekmiş (Pócs, 2019).

"Moroi" hayalet  veya ölünün ruhu olarak tanımlanıyor. Zaman ilerleyip modern dünyaya geçince moroi inancı da bir kenara itilmiş. İnsanlar artık mezarlıkların yanından geçerken korkmuyorlar, lüks arabalarıyla müzik çalarak keyif çatıyorlarmış. Fakat yine de cadı karılara (witch) gidip "aşk büyüsü", "talihi açma", "sağlık ve sıhhate sahip olma", "kötü cinleri kendilerinden uzaklaştırma" amacıyla kendilerini okutur, muska yazdırır veya fallarına baktırırlarmış.

Moroi veya ölen insanın ruhu, canlı ile ölen arasında en güçlü bir bağ olarak görülürmüş. Horon adını verdikleri dans bu bağlantıyı kurma eylemi veya canlandırmasıymış (Kahl, 2011).

On sekizinci yüzyıldaki yazarların çoğu Moroi'yi  vampir olarak tanımlamışlar. Böyle bir şey olmamasına karşın bu tanımlama büyük ölçüde tutmuş ve Alman toplumuna Vlah Yaratığı şeklinde geçmiş.

Günümüzde moroi sözcüğü canlı bir kişi için kullanılıyorsa büyü yapıp, muska yazan "cadı karı", "okuyucu karı" anlamında. (Eva Pocs, 2019).

Bir çok vakada ise moroi kişinin evini bahçesini, penceresini ziyaret eden bir cindir. Kişiler onunla  şimdiki durumlarını ve geçmişlerini konuşurlar (Pócs, 2019b).

Moroi veya Mari  bütün ruhların kraliçesidir. Yer ve doğada her şekle girer. Ağaç, çalı, karga, akbaba olduğu gibi fırtına suretine de bürünebilir (Tarcan, 1998).

Görüldüğü gibi değişik coğrafyalarda Mari veya Moroi vampir, ruh, cin, iyileştirici el, cadı karı veya her şekle girebilen hayali bir varlık olarak değerlendirilmiş. Moroi kelimesi ile hayalet gören anlamına gelmek üzere "deli insan" sözcüğü arasında bağlantılar kuruluyor. Bazıları ise onu "salak" veya  "aptal" sözcüğüyle ilişkilendiriyor (Certeau, 1992). Belirli bir noktada, canlı ve hayatta olan moroiler toplum tarafından akli melekelerini yitirmiş kişiler olarak değerlendirilmeye başlanmış.

Mari sözcüğü İbrani metinlerinde "Memento Mori" ifadesiyle geçiyor. Ölümlü olduğunu unutma, anlamında. Harfler, kelimeler, telaffuz biçimleri ve anlamlar ne kadar değişirse değişsin bir öz var ki o hiç değişmiyor. O öz, her kelime ve anlamın içinde var olan ortaklaşa hissettiğimiz tarif edilemeyen tat, koku veya duygu. Betimsiz bu öz nedeniyledir ki, hepimiz biraz Vlah'ız. 

Hüner Şencan

Notlar
------------------
1. Cincari veya cinkari sözünün "paragöz" veya "açık göz" anlamlarına geldiği bildiriliyor. "Cin gibi karı" ifadesinden bozulma  ihtimali var. Yunanistan'daki Topal Vlas veya Kuco Vlas'ların [Koca Vlaz veya Koza Vlas] bir parçası olabilecekleri söyleniyor. Sırbistan topraklarında Cincari olarak bilinir hale gelmişler. Kendilerinin Aromuni şeklinde adlandırılmasına şiddetle karşı çıkıyorlarmış. Sırbistan'da en az üç, dört grup Vlah olduğu ve bu grupların Cincariler ile karıştırılmaması gerektiği belirtiliyor. 

2. Romanya'da çoğunluğu Dobruca Bölgesi'nde olmak üzere 50 ila 100 bin arasında Vlah'ın yaşadığı bildiriliyor.

3. Türkiye'de bazı kişilerin Kapılı  soyadına sahip olmalarını hatırlıyoruz.
.