Portekiz  ve Laz


Pope'ye (1989) göre, Portekiz'in Roma öncesi dönemi yanlış bir şekilde Lusitanya olarak adlandırılmıştır. Portekiz yarımadasında tarih öncesinde mağara adamları yaşıyordu ve bu insanlara Portekiz'in her yerinde rastlanıyordu. Mağara adamları Keltler ve İberya halkı ile birleşerek zaman içinde evler yapmaya ve yerleşik hayata geçmeye başladılar (Pope, 1989). Grek yazarların bildirdiğine göre, daha sonra bölgeye onlar geldiler ve beş ayrı kabile oluşturdular. Douro, Minho ve Tagus bölgelerinde Grek kolonileri kuruldu. Romalılar bölgeyi Grek yöneticilerden alıp kendi devletlerine katınca mücadele sona ermedi, çeşitli dirençler oldu ve gerilla savaşları başladı. Romalılarla mücadeleye girişen bu kişiler bağımsızlık peşinde koşan koyun çobanlarıydı (Pope, 1989). 

Portekiz'in önceki adı Lusitanya. Romalılar milattan önce 200'lerden itibaren İberya yarımadasının içlerine doğru akınlar yapıyorlar... Mücadele uzun sürüyor.  Milattan önce 27 yılında nihayet Lusitanya işgal ediliyor ve imparatorluğun bir eyaleti haline getiriliyor.

Tagus'tan  Douro'ya kadar uzanan topraklar Portekiz'in merkez bölgesi ve ilk gelen göçmenler buraya yerleşiyorlar... Lusitan kabileleri daha sonra Tagus ve Callaeci'nin güney kıyılarına doğru yayılarak Douro ile Minho arasında kalan topraklara yerleşmişler. Grek kökenli olduğu iddia edilen Lusitan kabileler erişilmesi güç Herminian Dağları'nın zirvelerine çıkarak oralarda korunaklı bir durumda olmak istiyorlar. Kabileler aynı etnik gruba mensuplar, fakat soyları ve tarihi geçmişleri farklı... İçlerinden Celtiberi kabilesi duruma hakim olarak diğer grupları kendine bağlamış. Böylece çeşitli Lusitan gruplarının birleşmiş olabileceği düşünülüyor (Livermore, 1947).

Amacımız Portekiz tarihini anlamak değil. Lusitan kabilelerinin kim olduklarını, törelerini ve nereden geldiklerini merak ediyoruz.

Tagus-Artabri bölgeleri arasında o zamanlar 50 kadar kabile yaşıyormuş. Bölge meyve ağaçları, sığır, altın ve gümüş açısından fakir olduğundan kabileler birbirlerine akınlar düzenleyip sürekli savaş hali içinde olmuşlar. Bu süreç Romalıların işgaline kadar devam etmiş. Romalılar Lusitan kabilelerinin kalelerini yıkarak oraları açık köy alanı haline getirmişler ve bir kısım kabileleri de düz ova topraklarına yerleştirmişler (Livermore, 1947).

Lusitanya sözcüğünün Portugal kelimesiyle eş anlamlı olduğu söyleniyor (Ackerlind & Jones-Kellogg, 2011). Kelimenin kökü Luso "Portekizce konuşan" veya "Portekiz'le ilgili" anlamına geliyormuş ve Lusophone kelimesi de bu türdenmiş. Luzofon Afrika ülkeleri. Yani, Laz diliyle konuşan Afrikalılar. Zaman içinde Galiçyanlar (Galician) ve Portekizler kendi aralarında farklı ağızlar, farklı şiveler geliştirmişler. Günümüzde Portekizce İspanyolcadan sonra Dünyada en çok konuşulan ikinci Roma dili olarak tanımlanıyor. Dört kıtada ve sekiz ülkede 250 milyondan fazla insan Portekizce dili ile konuşuyormuş (Ackerlind & Jones-Kellogg, 2011).

Lusitanlar "Hint-Avrupa" halkı olarak tanımlanıyor. Acaba, Hindistan'dan gelip iki bin yıllık süre içinde Avrupalılaşan insanlar mı  denmek isteniyor?

Wikipedi'de Lusitan adının Romalıların yarıtanrı olarak değerlendirdikleri  Lusus'tan gelmiş olabileceği yazılı. Keltlerin Lugus kabilesinden veya eski bir halk olan Lucis sözcüğünden de gelebilir, deniyor.  Daha sonra eski Romalılardan Ağabey Pliny'e atıfta bulunularak Lusitanya kelimesinin kökeniyle ilgili şunlar söylenmiş: "Lusus'tan geliyor. Lusus sözcüğü ise  Bacchus ve Lyssa ile ilişkili ve onların yöneticisi olan  Bacchantes ve Pan ile."

Açıklamalar devam ediyor: Lusus "oyun", Lyssa "öfke" demektir ve bu sözcükler Grekçeden ödünç alınmıştır. Lusus ve Lyssa, Bacchus/Dionysus  adlı tanrı ile "kan kardeşliği" veya "onun çocuğu" olma anlamına gelir (Wikipedia, 2020).

Portekiz'in Latince adı Lusitanya, Lusus veya Lysas'tan gelir. Lusus, Lusitanya'daki koloniye yerleşmiş, Bacehus'a "yol arkadaşlı
ğı"1 yapan kişidir. Aynı zamanda Lizbon şehrini kuran Ulysses de adını ondan almıştır  (Camoens, 1877). Lusus, Bacchus'un2 oğludur (Sadlier, 2016). Lusus, Grek tanrısı Bacchus'un ve bölgeye gelen ilk yerleşimcilerin arkadaşı,3 onların dostudur (Lach, 1977). Bacchus baba,4  Tanrıça Lusus'un arkadaşıdır (Earle, 2009). 

Görüyoruz ki, Lusus sonunda götürülüp bir şekilde Nysa'
nın 5 oğlu Bacchus'a bağlandı. Bacchus "Bacı Ana veya Puja" anlamında. Grekler Hint-Mezopotamya ilahlarını kendi dillerine çevirirken bir taraftan onu "erkek tanrı" 6 olarak figüre etmişler, 7 diğer taraftan da adını değiştirerek Dionysus 8 yapmışlar. Tarihi süreçte hangi kralların veya komutanların bu adı taşımış olduklarının önemi yok. Lusus adının arka planda Bacchus 9 veya Bacchantes adlı tanrıyla ilişkilendirilmesi önemli. Portekizli şair yakarıyor: "Ooo Lusus, tanrı Bacchus'un sevgili yoldaşı". Yoldaşı, 'refikası' anlamında. Eşi sözcüğünün kullanılmasından, özellikle kaçınılması ilginç.

Grek coğrafyacı  Strabo (MS 24'te ölmüş) yazmış olduğu Coğrafya isimli kitabında Lusitanya isminin kullanımında bir değişiklik olduğundan söz ediyormuş. Portekiz'deki Douro Nehri'nin yakınında yaşayan Lazistanlılar unvanlı kişilerin kendi zamanında Callacan'lar diye anıldıklarını söylüyormuş (Wikipedia, 2020).

Şu Callacan kelimesi. Makedonya'da başkent Üsküp şehrinin Osmanlıdan kalma geleneklerini sürdürmeye devam eden bir köyü var. Torbeş köyü diye biliniyor ve adı Koliçani. Callacan kelimesi ile Koliçani aynı sözcük. Türkçemize de geçmiş, "ortalığı kolaçan edeyim" deriz. Koliçani, "gezip dolaşan insanlar" anlamında olabilir veya yörük yaşamını sürdüren kişiler.

Web'de araştırma yaptığımız zaman onlarca türevi ile karşılaşıyoruz. Kolicani, Kaliqani, Kolichani, Kolucanin, Kolutska, Colucana, Colchani, kolicinja, kolikoca, Lucana, Co'Lucani, Golica
nik.10 Arnavutluk'ta başka bir köyün adı olduğunu öğreniyoruz. Ve Portekizlerin sömürgeciliği nedeniyle bir köy adı olarak Bolivya'da karşımıza çıkıyor.

Kolicanları veya Luzistanlıları "Grek" olarak tanımlamak ne ölçüde doğru? Koliçanlar veya Lusu'lar Greklerle iç içe yaşamış başka bir topluluk olabilir mi? İndus Nehri kıyıları, Suriye, Fenike ve Orta Asya topraklarından Batı bölgelerine doğru yüz yıllar içinde peyderpey göç etmiş yürük kabileleri.

Kolicani  sözcüğü ile colleague arasındaki ilişkiler ve colleague sözcüğünün değişik dillerdeki görünümü ilginç sonuçlar çıkarıyor ortaya.

Colleague, k'olega, compañeiro, koleg, hemkar, kaam karane, kollega, kollegam, kollege, kalieha, Şahkarmi, kasama-han, Suradnik...

Bu sözcüklerin tamamı "tanrıça" inancıyla ilgili ve "kadına" atıf yapıyor.  Tanrıça inancında birlik olmaya, tanrıça inancında dayanışmaya...

Farsça "hemkarı" ve Marati dilindeki "şah-karı" sözlerinden bunu açık bir şekilde görebiliyoruz. Kolega sözü  Hintlilerin Kali adlı dehşet tanrıçasıyla ilişkili gözüküyor. Koliçâne, tanrıça Kali'ye tapan müminler anlamında. Zaman içinde orijinal manasını yitirerek meslektaş anlamında kullanılmaya başlanmış.

Bu gelişmelerden sonra kökünü araştırmak beyhude... Tartışmaya açık bir konuma gelmiş... Her türde ve şekilde esneyebilir. Ko-Lachane, Ko-Lasâne, Kolaç-âne, Ko-Licîni, Kali-âhâ, Koli-Cîni.. Bi-Lâçe.

Kali  sözcüğüne o kadar çok ekleme, çıkarma, eğme ve bükme yapılmış ki kökünü araştırmak anlamsız. "Kara kadın" manasına gelmesi dahi bir şey değil. Karmaşa arasında kaybolmak yerine "mesaj" üzerinde durmak daha anlamlı. İlk yaratıcının kara derili bir kadın olduğu. Belki kadın da değil, bir "dişi".  Koyu renkli.. Mor veya "gece mavisi" renginde olabilir.

Bu tespitten sonra, ele alınacak "koliçani" ile  ilgili herhangi bir sözcük kendi yüzyılı, coğrafyası, kendi etnik topluluğu  ve geçirdiği dönüşümlerle incelenebilir. Literal manada İspanyolların koliçanisi ile Hintlilerin koliçanisi  aynı olmayabilir.

Koliçani, "Kali" adlı tanrıçaya veya herhangi bir tanrıçaya bağlı olan kişi anlamına gel
iyor. 11 O spesifik tanrıçaya tapan veya betimsiz "tanrıça" mefhumuna inanan bütün insanlar kolik sayılıyor. Kolik "mümin" anlamında. Veya "kardeş", "karındaş".

Kolik, aynı zamanda "Sırp" demek. Sırp, yani aynı inancı güden.  Birlikte göç ettikleri aynı kabilenin mensubu, aynı yöreden gelen.  Sırplar, soyları farklı olsa bile, mabutları aynı olan kişiler.

Aynı sakça gözünün, aynı puthanenin müdavimleri. Birlik içinde tanrıça inancını yükselten insanlar.

Kolik ve Sırp sözcükleri, karındaş  anlamında. 

Sırp garibanları, Sırp karîbanları.. 
Birbirlerine tanrıça inancı nedeniyle "yakınlık içinde olanlar". "Kardeşler"...

"Karaipler Adaları" denmesinin nedeni, birbirine yakın olmalarından...

Sırbistan'ın eski adı Karîban Ülkesi. Birbirini "kardeş" gören insanların yaşadığı ülke...

Gariban  sözcüğünü yoksul ve kimsesiz anlamında kullanıyoruz ama dönüşüme uğramış. Asıl manası "kardeş gördükleri kabile üyelerine güçlü bir şekilde bağlı kişiler" demek.

Diğer ülke insanları gibi, kolik sözcüğünü kesmiş, biçmiş onlarca kelime üretmişiz. Köy veya Koy sözcüğü bu türden. Birbirine bağlı insanların yaşadığı yer.

Bir daire, bir çember. Bir hazne. Aynı zamanda çukurluk, girinti veya çıkıntı.

Bir sakça gözü, niş veya in.

İnlet,  mağara.

Tapınmak amacıyla Koli veya Kali heykelciklerinin yerleştirildiği oyuk.

Koy. Duvar nişi.  Mihrabiye. Sakça Gözü.

Hieron [Hayrânî]. "Hayran olunan" veya "hayret duyguları yaşanan" yer...

Nuuk. Cavity. Gavat.  Senkçuariy.

Çocukken, bilye oynamak için toprağın üzerine açtığımız küçük dar çukur, kulik .

Ve başımıza giydiğimiz, örme yünden yapılmış sivri uçlu kukuleta..

Ko, koy, köy, koli, kolaçan, goleta, kol, kolluk, kadam, kıl, kule, kale, kul. Hepsi farklı manalarda ama bir kromozomları "dişi" sözcüğüyle ortak.

Kali ve Kali-cân
ile.12

Kara tanrıçaya inanan insan topluluklarına işaret ederek.

Kalican, Kolecan  sözü zaman içinde Ko-Lecan, Ko-Lesan veya Lesu 'ya mı dönüştü? Bunu kimse bilmiyor. Tarihin sisle örttüğü cam yüzeye bakıldığında fark edilen tek şey, belirsiz tanrıça imgeleri. 

Kalican,  tanrıça Kali'nin Li'si ile Can'ın Ce'si arasında gerçekleşen bir izdivaç.  Aslı koliçâni  ama, biz ona kısaca Lusu  diyoruz anlayışı.

Kalican, koleçan, kolas, Vhlas, Laz sözcüklerinin hepsi "kutsal kadınlara" işaret. Azizelere. Onların da üzerinde, yüksek mertebeli üst tanrıçalara... Kali'ye. Tanrıça Durga'ya, Tanrıça Lakşimi'ye ve diğer onlarca üst tanrıçaya.

Jain veya can "pîr kadın" anlamında veya "pûr". Saf, temiz, pampak, günahsız.

Yaşlı kadın veya İlk Ana olarak da anlayabiliriz (Keller & Ruether, 2006).

Koliçan, "Evrenin yaratıcısı olan İlksel Kara Ana" demek. "En İlk olan Kara Tanrıça"..

Enil Tanrıça.
Enlil. Ondan önce hiçbir şey olmayan. 

Lusitanların arketip düşünce yapılarında, sürekli olarak "En İlk, Kara Tanrıça" fikri var. Farklı kabilelere ait olmalarına karşın onları bir araya getirip "etnik kimlik" oluşturmalarına neden olan esas faktör Kali-Can arketipi.

Kali-Can akidesi.
-------
Wikipedia'da yazılanlara göre, Lusitan kabileleri Portekiz topraklarına milattan önce altıncı yüzyılda geldiler. Fakat arkeologlar onların "etnik genleri" hakkında hâlâ tam olarak karar verebilmiş değiller.

Bazı modern yazarlar Lusitanları "yevmi-evvel insan
lar" 13 (indigenous) veya "enil halklar" olarak görüp sonraki dönemlerde Kelt'lerle 14 evlenerek Keltleştiklerini düşünüyorlarmış. Arkeolog Scarlat Lambrino, Lusitanların Doğu İberya'da Lusone'ler adı verilen Kelt kökenli bir kabileden geldiklerini söylüyormuş.  Ve bunun yanında İsviçre dağlarından geldiklerini,  yerli İberya kabilesi olduklarını iddia eden kişiler. (Wikipedia, 2020).
-------
Kendilerinden ilk kez milattan önce 218 yılında Kartacalılar için savaşanlar olarak söz edilmiş. Milattan önce 194'te Romalılara karşı savaşmışlar.
-------
Lusitanların Roma sonrasında yaşadıkları olaylar ayrı bir bahis. Milattan önce 600'lü yıllardan başlayıp miladi birinci yüzyıla kadar geçen süre, Lusitanlar için esas araştırılması gereken dönem.
------
Grekler, Hindistan'da milattan önce 100'lü yıllarda "Hint-Grek Devletini" kurmuşlar. Hindistan yarımadasının kuzeyinde yer alan bu küçük devletin varlığı uzun sürmese de  İskender sonrasında o topraklarda belli bir süre varlık göstermişler.
-------
Grek Mitolojisine göre İyonyalılar Hindistan'ı üç defa zapt etmişler. Birinci işgal, İskender'den 6500 yıl önce Dionysus tarafından gerçekleştirilmiş. İkincisi Herakles ve üçüncüsü İskender tarafından.

Mitolojinin ve gerçeklerin birbirine karışmış olmasından anlaşılıyor ki Hint-Grek topluluklarının etkileşimi İskender öncesi döneme kadar uzanıyor. Kimi yazarlar, milattan önce 1500'lü yıllarda gerçekleşen Aryan istilası sırasında Dionysus'un Hint ülkesini işgal etmiş olabileceğini söylüyorlarmış. Hint tanrısı Şiva, aslında Grek tanrısı Dionysus veya Bacchus imiş (Karmarkar, 1950).

Greklerin, dünyadaki dini inançların, kültürlerin, demokrasinin, medeniyetin ve uygarlığın köklerini sadece kendilerine bağlama konusunda gösterdikleri bu gayretkeşlik, bu kendini beğenmişlik hali neredeyse patolojik bir durum.

Muhakkak ki, tarihçiler zaman içinde taşları yerli yerine koyacaklardır. Veri ve bulgu varsa, "var" denir, yoksa da "yok".  Greklerin Hint tanrı ve tanrıçalarını aparttıktan sonra "Onlar asıl bizim tanrılarımızdı. Hintliler bizden aldılar" söylemi içine girmeleri inandırıcı olmamanın ötesinde itici.
--------
Portekiz sözcüğü İngilizce Portugal şeklinde yazılıyor. Eskiden onu Pur-tu-gal şeklinde telaffuz eder, o turuncu yuvarlak meyveyi öyle adlandırırdık. Pur, "ana" veya "tanrıça" anlamında. Araya giren "du" bağlacı belirlilik eki ve "The" sözüyle aynı işlevi görüyor. Gal ise Kali'den bozulmuş. Du-Kali. Veya The-Kali. Portugal veya Portekiz, "Tanrıça Kali'nin ülkesi" anlamında. Veya tanrıça Kali'ye inanan insanların.

Fenikeliler, Akdeniz ikliminde yetişen bol sulu, turuncu renkli meyveye ne zaman purtugal adını verdiler bilmiyoruz ama Kali'nin kabarık, koyu renkli göğüslerinden etkilenilmiş olunduğu çok açık. Bunu mutlaka eğlence, dans ve şarap düşkünü Grekler yapmıştır. 
-------
Bir zamanlar Koliçâni olarak adlandırılan topraklarda artık ne Kali kalmış, ne tanrıça, ne de İlksel Ana. Şekil ve anlam değiştiren portugal, koliçani, kolik, kolaç, kolas gibi sözcüklerin ötelerden gelen cılız ışığı geniş halk kitleleri için hiç bir anlam ifade etmiyor.
------
Fakat yine de, bazıları önemseyebilir.
Ramazan ve kurban bayramı arifelerinde, kandil gecelerinde rahmetli babam fırına gider iki tane "mayalanmış hamur" alırdı. Annem o hamurları biraz daha kabartır, avucunda parmaklarıyla açar ve sonra tenceredeki kızgın yağa atıp pişmesini sağlardı. "Lokma" derdik. Lokmanın ince açılması önemliydi, yoksa yağ çekerdi. Hafif kızarmaya başladı mı küçük bir maşayla çıkarır, soğumaması için  başka bir, kapaklı tencerenin içine yerleştirirdik. Bu şekilde iki üç kap veya bir tepsi lokma yapardık. Sonra annem başını örtüp mantosunu giyer, birlikte yakın komşulara lokma dağıtırdık. Her eve iki lokma verilirdi. Uzak komşulara gidilmezdi. Çok geçmezdi ki, bu kez komşular bize lokma getirmesin... Akşam yemeğinde tatlı bir lokma sohbeti  açılır, komşuların getirdikleri lokmaların kalite değerlendirmesi yapılırdı. İyi pişmiş, pişmemiş. Kalın veya ince olmuş. Yağlı, yağsız. O lokmaları iki üç gün yediğimizi hatırlarım. Soğuyunca güzel olmaz ama bazıları öyle sever. Rumeli'nin tarihsel lokma pişirme geleneğini kutsal günlerdeki kutlamaların içine almış, o günlerde ortak bir duyguyu hep birlikte yaşamak, paylaşmak istemişiz. Babam lokma sözcüğü yerine "kolaç" kelimesini kullanırdı.  Çocuk iken ağzına öyle yapışmış olmalı.  Bugün anlıyorum ki babamın kolaç dediği o pişmiş hamur parçası "tanrıça laz ananın ekmeği" imiş. Portekiz'den, Makedonya'dan, Romanya'dan veya Hint topraklarından gelip gelmediği önemli değil. Kolaç, çocukluğumuzun tadı damağımızda kalan renkli bir yaşantısıydı. Koliçani gibi, o da tarihin uzak köşelerine doğru hızlı bir şekilde çekilmeye devam ediyor.
---------
"Lusitanya Portekiz'de tarihi bir bölge ve Lusitanlar Avrupa'nın en eski kavimlerinden biri. Bu eyaletin şehirleri Beira-Alta, Beira-Baixa and Beira-Litoral. Kasabaları ise Aveiro (Ala Verio [Allah Vere], Castelo Branco, Coimbra, Guarda,  Leiria ve Viseu" (Mherrera, 2020).

"Beira-Alta" sözü, dikkat çekiyor. Onu "Bayır Altı" olarak okuyorum. Nereden gelmişlerse, eski Türk kabilelerinden ve antik Türkçeden bazı izler taşıyor...

Yazıda Lusitan yerli halkının Portekiz kökenli olmadıkları, Portekiz insanlarının Neo-Latin ve Mestizo oldukları iddia ediliyor.  Lusitan'ların Portekiz'in her tarafına dağıldıkları fakat esas olarak üç il ve altı kasabada yoğun bir şekilde yaşadıklarından söz ediliyor.  

Mherrera'nın (2020) yazısında ilginç bilgilerle karşılaşıyoruz. "Bugün Lusitanya'da herkes Lusitancayı Portekiz diyalektiyle (bayıro şivesi ile) kon
uşur 15 fakat onlardan çok azı, son yıllarda yeniden canlandırılmaya çalışılan Keltler öncesindeki Lusitano veya Leukantu  dilini kullanır. Şimdi bu dile göre yeni bir yazı sistemi oluşturulmuştur.

Lusitan yerli halkının  Lusitanik dildeki adı Leukuire'dir. Çoğulu Leukuirecori olarak okunur. Portekiz Lusitancasında ise yerli halkın adı Lusitano'dur.

Lusitan halkı azınlık haklarını elde etmek, tanınmak, özerk olmak istemektedir. Portekiz yüksek derecede merkezi bir devlettir ve iki partili bir yönetim sistemine sahiptir. Lizbon hükümeti Lusitan halkını ve bunun yanında Galegos (Calaic) gibi diğer etnik-kültürel azınlıkları tanımamaktadır.  Portekiz, Avrupa Birliğinde resmi bölge ve il tanımlaması olmayan tek ülkedir. Bölgesel ve yerel partilerin açılmasına izin vermemektedir. .  Resmi bir şekilde tanınmış olmadığından, Lusitanya kayıt altına alınmayan bir bölge konumundadır (Mherrera, 2020).
--------
Yazıdan, Yunanistan'ın Vlahlar için yaptıklarını,  Portekiz hükümetinin Lusular için uyguladığı; Lusitan bölgesinde 2,5 ve ülke genelinde çoğu asimile, beş milyon  civarında insanın Lusu  kimlikli olduğu anlaşılıyor.
--------
Lusitanca bazı sözcükler.

Deibabo, Arabo, Ala Vere, hep, cabeço, braga, Marandigui, Medelim, Queiriz, Tatibeaicui, Celtiber, Reue (Ruh?), Trebarune, Nurim (Eş), Cadiz (Gediz ile ilişkisi?)

Usseam
ve Türkçedeki Hüsam adı.

Trebo-pala (Giresun'un ilçesi Tirebolu, Hayrabolu'nun eski adının Tirebolu olması), Pal-ikoi (Paliköy veya Pavli Köy), taro (tarı, boğa), oilam (
?), équos 'at'.

İndi  sözünü kullanmaları ve bu sözün İndia  (parlayan biri) anlamıyla ilişkili olması.

Laebo, Laho, Laha.. Laha, Gallerin tanrıçasına verilen bir admış.
Lahana köyümüz geldi aklıma. Pavli Köy ve Lahana köy isimlerinin Lazca ile ilişkisi Trakya'da bir zamanlar var olduklarına işaret olabilir mi? Kaynakta Etrüsklerin Lasa isimli tanrıçasının Laha'ya dönüşmüş olabileceğinden söz ediliyor. Laha-Ana sözünü Lahana'ya dönüştürmüşüz. Trakya diliyle ifade edersek Lâna.

Bilinmiyor. Bir kesişim noktası var ama nerede? Ne zaman, ne kadar süreyle. Kapsamlı araştırmalara  gereksinim var. "Bayır" sözcüğü, ilk hareket noktası olabilir.
---------
Yazım biçimi, anlam ve fikirlerde çok sayıda "yanlışlık" olduğu düşünülüyorsa, ki olabilir, endişeye mahal yok. Kaçınılmaz bir şekilde hakikat, er geç nurunu tamamlar. 

Hüner Şencan


Notlar
------------------------
1.  'Refika' sözcüğünün "arkadaşlık" olarak çevrilmiş olduğu anlaşılıyor. Oysa buradaki refika eşi veya karısı anlamındadır. Eski zamanlarda çok eşlilik nedeniyle refika sözcüğünün kullanıldığını biliyoruz. Yol arkadaşlığı, hayat arkadaşlığı anlamında.

2. Lusus'un tanrı Bacchus'tan ve Bacchus'un ise Hintlilerin tanrıçası Puja veya Kali'den dönüşmüş olduğu izlenimi. Bacchus'un Nysa'dan doğmuş olduğu varsayımı ve Nysa'nın ise Mısır tanrısı İsis olması.

3. Fiziki arkadaşlık mı, yoksa manevi arkadaşlık mı? "Dost" sözcüğü "manevi rehber" anlamında kullanılabiliyor.

4. Bacchus "erkek tanrı" ve "Lusus da karısı" veya "refikası" gibi bir durum çıkıyor ortaya. Bacchus  tanrı, Lusus tanrıça.

5. Nysa adlı tanrıçaya dayandırılan Bacchus hikayesi Etiyopya'da Osiris adlı tanrının kimliğiyle açıklanıyor. Diodorus, Hindistan'daki Nysa şehrinin Mısır'dakinin taklidi olarak Osiris tarafından kurulduğunu söyler. Buna göre Nysa adı Hint kökenli değil Mısır'dan alınmadır (Herodotus, 1858).

6. Bacchus başlangıçta "dişi" tanrıça olarak değerlendiriliyordu ama önce "bütünün bir parçası" ve sonra "erkek tanrı" şeklinde düşünülmeye başlandı. Bk. Scholastic Library, (2006).

7. Bacchus'un dişil refikası, karşılığı Nyseus [Nisus]. Trakya'da [Sırbistan kastediliyor olabilir] üzüm bağları ve şaraplarıyla ünlü yerleşim yerine bilinmeyen bir zamanda Niş adı verilmiş. 

8. Dionysus adının Hintçe "Deva Nahusa"dan bozulmuş olabileceği.

9. Gerek-Romen mitolojisine göre, Bacchus Batı Hindistan'ın üzüm bağlarıyla dolu "bayırlık" bölgesinde büyüyüp yetişti. Orada kutsal olduğu düşünülen Nysa adlı hayali bir şehir kurdu. Hindistan'daki şehirlerin en büyüğü ve en ihtişamlısı.

[Yaz. Nisâ, kadın veya bacı anlamında. Hem 'kadına', hem de şehrin eteğinde kurulduğu 'dağa' veya 'bayıra' atıf var. Lusus  kültürünün Balkan topraklarında  Niş şehrini oluşturması.

Yunanistan, Arabistan, Mısır, Avrupa, Asya, Afrika ve Ortadoğu'nun değişik yerleşim yerlerine Nis, De-Nisli, The-Nizli, Nizip, Enezli, Nazeretta, Nazari, Mâ-Niza, Enez, Nişan, Nisanyan, Nîsan, Nez  gibi şehir adlarının bulunması.

Türevleri de dikkate alınırsa dünyada yüzlerce yerleşim yeri, Nysa genli tanrıça adlandırmasına sahip. Bunun yanında pek çok dağ, mağara, tepe adları da Nis genli.

Mitolojiye göre Nis Dağı'na veya Nis Tepesi'ne  Meros adı  veriliyormuş. Mari, Moru veya Mera olarak düşünebiliriz. Ekip biçilen yer, çayır anlamında... Alegorik olarak bakıldığında 'kadın'....

Bacchus, Nisus, Mari, Moru, Mare, Mary, Meryem adlarının kökleri milattan önce iki binlerin ötesine uzanıyor.] 

Philostratus şöyle der: "Hintliler Nysa olarak adlandırdıkları ülkelerinde, belli bir bölgeye Bacchus Nyseus [Bacı Kadın] adını vermişlerdi ve o bölgenin yakınındaki bayıra ise Meros (mera, kucak, uyluk, çatak, thigh) diyorlardı. 

Bacchus  adlı tanrı, Nysa Bayırı'nın yanındaki o çatakta doğdu (!).

[Yaz. İndia, Hind veya Hindistan sözcüğünün Nysa, Kadın, Tanrıça anlamına geliyor olduğunu öğrenmemiz ilginç.

Ve buna bir ilave daha yapmamız gerekiyor ki, "o kutsal dişi" kara renge sahip. Bu yüzden Kara Nysa, Kara  Kadın, Kara Tanrıça olarak adlandırılıyor.

Hesychius şunu söylüyor:
Nysa ve Nysana Dağı, Nysana Bayırı sadece tek bir yere ait değildir. Arabistan'da Etiyopya'da, Mısır'da, Babil'de, Erythea'da, Trakya'da, Tesalya'da, Silisya'da (Cilicia), Hindistan'da,  Libya'da Lydia'da, Makedonya'da, Naxus'ta, Suriye'de, Eubea'da, Phaecia'da ve Phrygia'da da vardır (Bk. (Herodotus, 1858).  

10. 'Gelincik' sözcüğü dahi Koliçani ile ilgili olabilir.

11. Kalican, konuşulan dil çerçevesinde maharetli, hünerli, kutsanmış, mutlu, mükemmel, güzel gibi anlamlara geliyor. Bu sıfatların tamamı arka planda yaratıcı olarak değerlendirilen "tanrıçaya" atıf. Urduca'da 'ciğer', 'yürek' anlamına gelmesi de öyle. 'Anam, yüreğim' manasında.

12. Cân veya jain: Hayatın anlamı üzerinde kafa yoran kadın anlamında.

Jain Kadın.... Can kadın.

Veli mertebesine ermiş veya ermemiş olabilir, "sofu kadın" anlamında.

Kali-cân, Hâli-Can  demek. Halden anlayan kadın..

Dünya ve dünyalık işlerden vazgeçerek kendisini tanrıya/tanrıçaya adayan.

Mürşîde. İnsanları irşad edip aydınlatan. Tanrıçaya bağlanıp onun yolundan, izinden giden.

Can'izm, hidayete erişimcilik anlamında "can" faktörünü öne çıkaran mezhebin adı.

13. Yevmi evvel: "Enil" veya "En.ilk" topluluklar anlamında.

Bilinen ilk insanlar... Aborjinler.. Âbı-İlkler... Ebu-Lekler. Ablaklar.

Dünyanın değişik bölgelerine tarihin bilinmeyen bir zamanında Afrika topraklarından  çıkıp göç eden kişiler.

İlk insanlara Andican deniyor.

Andi   Tamil dilinde "kadın" veya "tanrıça" anlamında. Andi, "O'nun yanındaki"...

Andicanlar, Tanrıça ve onun dünyaya getirdiği ilk çocukları.

Andi sözcüğü zâhid, sâci (saçlı), yaşlı veya derviş kadın anlamında.

Andi-can felaha ermiş kadın, demek. Sonraki dönemlerde erkekler için de kullanılmaya başlanmış.

İlk zahidler ve sâciler kadın... Sonraki erkek zahitlere de saçlarını uzatmaları  nedeniyle Sâcî denmiş. Osmanlıda "saçlı" lakabına sahip dervişler var. Saçlı olmak veya saçı uzatmanın örtük anlamı İlksel Ana'dan gelindiği düşüncesi. Yaratılışın köklerine dönme veya köklerle buluşma. İlksel köklerde ana-babanın ikisinin de saçlı olmasına karşılık "ana" figürü ön planda. Erkek, ilksel anasına veya tanrıçasına benzemek, onu kutsamak için saçını uzatıyor. Kuşkusuz herkes için aynı değil. İlksel ana ve babalarının uzun saçlılığını birlikte  kutsadığını düşünen kişiler de olabilir. Saçlılık ötesel, tanrı veya tanrıçayla temas halinde olmak, ondan kopmamak...

Saçı kesmek ise, öteki dünyayla teması koparmak anlamına geliyor. Uluhiyet aleminden ayrılarak dünyaya dönmek  demek. Dünyalı olmak... Günahkarlık, suç, hırs, savaş, kavga, taht, zenginlik, arkadan çekiştirme, kuyusunu kazma ve benzeri tüm kötülüklerle bir arada yaşamak...

Saçlılık fıtrat...
Saçı kesmek tanrının/tanrıçanın semavi kanununu, semavi sünnetini ihlal etmek anlamında. Saçı kesmek, bir süreliğine de olsa yaratıcıyla olan bağlantıyı koparıyor olmak demek.

Saç  düşüncesinin kaynağı Hint toprakları. Öyle yorumluyorum. Fakat, bu düşünceler mantık hatasından başka bir şey değil. Doğru gözüken safsatalar...

Bazıları, söz konusu görüşleri "iyi bir açıklama" olarak değerlendirebilir. Saçı kutsayanlar, tanrının sünnetini sürdürüyor oldukları düşüncesiyle  psikolojik huzur mağarası içinde yaşayan kişiler... Başka bir değerlendirme yapmaya gerek yok.

14.  Keltler: Tarihöncesi ve ilkçağ döneminde Orta Avrupa'da yaşayan ve günümüzde altı ulustan oluşan eski bir halk.

15. Suriye'de Bayır-Bucak Türkmenleri  diye bir şey mi vardı?
Bayır ve Buca, Bayır ve Bacı, Bayır ve Tanrıça.





.