Kab-Balah, Kab-Balat
Eski sözcükleri anlamlandırma, kültürel ve kültsel bir olgu. İçinde yaşadığımız toplumun kültürel değerleri, inançları, bilgi birikimimiz, dilimiz, harfleri söyleyiş ve yazış biçimimiz "anlamın içeriğini" ve "anlamın konumunu" yeniden belirliyor. Yaptığımız özgün her betimleme, yeni bir doğuş. Yeni bir "anlam üretimi" demek.
Kaynaklara bakıyorum da, kabala sözcüğünü benim gibi gören, anlayan var mı diye. Bulamıyorum. Araştırmalarım yetersiz olabilir, bulursam o görüşleri yazıya mutlaka ekleyeceğim.
Kab ve Balah adlı iki sözcüğün bir araya gelerek kaynaşmasıyla "kabala" kelimesi ortaya çıkmış. Büyücülük, sihir, gizli ilimler anlamında kullanılıyor. Tarihin çok eski dönemlerinden beri bazı ermiş kadınlar ve özellikle yaşlı olanlar büyü, sihir, okuyarak tedavi etme, kurşun dökme gibi eylemleriyle dikkati çekmiş. İnsanlar dârâ düştüklerinde bu kişilere yönelmişler onlardan medet ummuşlar. Milattan önce iki binli yıllarda bu tür bir kadın; veli insan, peygamber veya tanrısal gücü temsil eden tanrıça olarak değerlendiriliyor. Tanrının yanında onun annesi, karısı, kız kardeşi veya kızı olabilir... Kim nasıl değerlendirmişse.
Milattan önce üç binli, iki binli yıllarda Ba-Al için tanrı tanımlaması yapılmış. Ve yanında bir de "eşinin" olması gerektiği düşünülmüş. Ba-Al varsa Ba-Alat da olmalı denmiş. Tanrı ve Tanrıça.
Ba-Alat ve Ba-Alah aynı sözcüğün iki farklı şekilde yazılması. İnsan toplulukları, kabileler, kültler ağız ve şive farklılığıyla sözcükleri farklı telaffuz edebiliyorlar. Bazen aynı anlamda kullanırken, bazen de farklı anlamlar yükleyebiliyorlar. Tarihsel kökenli sözcüklerde "aynı yazım-çoklu anlam", "farklı yazım- aynı anlam" olgusuyla karşılaşmak şaşırtıcı değil.
Arâmî dilinde ve Arapçada dişil Ba-Alat sözcüğünün son harfine "hemze" deniyor ve noktalı olarak t şeklinde veya noktasız olarak h harfiyle yazılabiliyor. Noktasız yazıldığında Ba-Alah sözcüğü ortaya çıkıyor. İlk zamanlardan itibaren bölgede yaşayan kabilelerin bir kısmı, belki de sonradan Greklileşmiş olanlar (See People), Ba-Alat sözcüğünü Ba-Alas, Ba-Alus, Be-Luz veya Luz şeklinde telaffuz etmiş olabilirler. Ba-Alus'un, Luz şeklindeki telaffuzu Ramadan'ın Ramçe'sinden farklı değil. Veya Abdullah'ın Apo'sundan.
Kabbala'nın "bala" bölümü, Balah'tan kinaye. "Kadın" anlamına geliyor, ilahe veya tanrıça.
Tanrının karısı..
Kab, Türkçede içine yiyecek konan, ortası hafif çukur mutfak aracıdır. Kaynakları incelediğimizde kab sözcüğünün sürekli küp sözcüğüyle ilişkilendirildiğini görüyoruz. Küp sözcüğü ise "altar" veya sunak ile bağıntılandırılıyor. Evet altar "kab" dır ama günümüzdeki anlamıyla "küp" olarak değerlendirilemez. Bazı yazarlarımız Kabe'yi küp anlamıyla tanımlıyorlar. İnandırıcı değil. Kabe, "ev"dir, yani Beytullah. Sonlu varlıkların Yaratıcılarına bir şekilde yönelmek için yüzlerini döndükleri, yaratılış simgesi "ev". Yaratılışı temsil eden "kâb".
Bu nedenle Tanrı'ya yönelmek için gerektiği zaman kullanılan sütre'ler dahi kâb'dır. Kâb, konsentrasyon nesnesidir. Yoğunlaşma, düşünme, varlığın hikmetini algılama, Yüce Yaratıcı'yı idrak etme makamı. Kâb, camilerdeki minber; evimizdeki soyut "yönelim açısıdır". Fiziki girintiler veya nişler anlamında değil, "düşüncenin kendini aştığı konuşlanım yeri" manasında.
Günümüzdeki "küp" sözcüğü kâb'dan (gûb'dan) gelmiş olmalıdır. Gövde biçimli bütün cisimler küp'tür. Eskiden, belimize kadar gelen, pişmiş topraktan mamul, büyük su kaplarına küp derdik. Göbek, kubbe, habbe, cebel, cabir, gabir, kebir, cebbar, cep, küfe, kûfe, Kuba, kofa sözcüklerinin tamamı "gûb" ile alakalı. Hapsi kab, hepsi küp. Dini metinlerdeki tarihsel derinliği olan "küp" sözcüğünün geometrik cisim küp ile, hiç bir ilişkisi yok...
Kab veya küp, "insan biçimli olan" cisimlerin ortak adı... Konik biçimli tekil bir tepe veya tekil bir dağ yükseltisi küp'tür. Örneğin, Arafat Dağı yüce Tanrı'ya yönelinen bir Kaab'dır, Kâbe veya Kıble...
Tanrısal özelliği olmamakla birlikte, Erciyes Dağı da "tekil sivrilik özelliği" nedeniyle küp'tür. Veya cebel.
Kâb veya küp'ten söz ediyoruz ama asıl kaynağı, Kenan/Fenike illerini gözden kaçırmamalıyız. Sözcüğün orijinali "Gûb". Veya "Gûb-El". Manası, "Tanrının Gûb'u" . Tanrı'nın Kâb'ı, Tanrı'nın Küb'ü.
Gûb, Kâb veya Küp, kadını ayırt edici özellikleriyle betimleyen jenerik bir ad... Bilinen çukurluklar, yükseltiler. Çukurluklar ve yükseltiler geometrisi.
Gub, Kab veya Küp esas olarak tanrıçayı imgeleyen bir sözcük. İnsanları rahatsız edecek süfli kelimeleri kullanmadan tanrıçayı betimleme yaklaşımı. Esoterik, derin manaları olan gizemli bir sözcük. Sözlüğümüzde yer alan "gebe" terimi de oradan geliyor. Çukurluk hâl-ü vaziyetinden tekil bir yükseltinin, cebel'in ortaya çıkması. Ve bunun yanında diğer yükseltilerin... Dağ sıralarının.
Kenan - Fenike toplumu, kadını "tanrıça" mevkiine getirince insanlar onların taş heykellerini yapmaya başlamışlar. Binlerce küçük heykel. Bazıları insan boyutunda... Bu taş abidelerin, heykellerin, heykelciklerin hepsine Gub-El adı verilmiş. Kâab veya Küp. Gûb. Gûbe.
Batılılar, tapınmak amacıyla çok sayıda taş kâb veya gub-el figürlerinin yerleştirildiği mabetlere "pantheon" (pansiyon) diyorlar. İslamiyet öncesi Kabe de bu tür bir Pansiyon idi. Çoklu tanrı-tanrıçalar mabedi. Yahudiler çok tanrılı mabetleri Ben-Zion veya Ben-Siyon şeklinde adlandırmışlar. Asıl tanrı ve tanrıçadan doğma küçük taş ilahlar veya ilaheleri barındıran yer anlamında. Ben-Zion sözcüğünü Ben-Siyûn şeklinde de okuyabiliriz.
Durunuz. Birden Tatarların meşhur figürü Siyûn-Bike geldi aklama. İlginç. Enteresan. Üzerinde çokça düşünülmeğe değer bir konu.
Yahudilerin "tanrıçalar mabedi" anlamındaki Ben-Zion sözü anlam değişikliğiyle dilimize "Benzinlik" şeklinde geçmiş. İnsan vücudu görünümlü yakıt pompalarının her biri bir Zion. Veya Zî-Ana. Kî-Ana. Toprak-Ana. Yeryüzünü bereketlendiren, mahsul veren. Bir Kâb. Bir Betül veya bir âbide.
Toprağının uyanıp dirilişe geçtiği, Mart.
Tanrıça Martu.
Tanrıça Mors veya Moris figürü.
Batılıların kullandığı "altar" sözcüğünü Türkçeye yanlış bir şekilde sunak olarak çevirmişiz. Altar "tanrı ve tanrıçanın Betülleri" anlamında. Tanrı ve tanrıçanın âbideleri, Tanrı ve tanrıçanın heykelleri. Heykelcikleri. Hediyeler ve kurban sunulması nedeniyle "sunak" yakıştırması yapmışız ama "sunum eyleminde bulunma" temel özellik değil. Temel özellik, "ruhen yönelme". Orası bir "sunma ve isteme yeri". Tanrı/tanrıçaya hediyeler getirerek, huzurunda dans/sema ederek, şarkılar söyleyerek, ona kurbanlar keserek, cinsel üreme ayinleri düzenleyerek "isteme".
Masa, dikit, sunak, sandık, kutu, sütun, obelisk, küçük veya büyük dikili taşların tamamı Gûb. Yakup peygamberin rüyasında Tanrı'yla görüşmesine vesile olan, gece başını koyduğu ve sabahleyin kaldırıp dikey hale getirdiği, üzerine yağ döküp üst tarafını avucuyla sıvazladığı taş da Gub. Küp veya Kabe. Onun bu eylemi, kadın biçimli taş nesnelerden, biçimsiz taş nesnelere doğru bir geçiş... Yakup peygamberin biçimsiz taş abide ile insanlığa vermek istediği mesaj "soyut varlığa" yönelme.. Bâ-Lât'ı bırakın, Bâ-El'e yönelin diyor veya Beyt-El'e. Lûz'un adını Beyt-El olarak değiştirmesinin simgesel anlamı bu.
Kenanlılar ve Fenikelilerde gözlemlediğimiz Kâb veya Gâb-El adı verilen taş kadın figürlerinin temel özelliği birer tapınma melcei olmaları. Tapınmak ve istemek için yönelinen sakçalar. Evlerde, tapınaklarda bu heykellerin konduğu nişlere, girintili yerlere veya küçük mihraplara "sakça gözü" adı veriliyor. Biz, bu sakça gözlerinden maddi, somut "tanrıça heykellerini" temizlemiş; omnibüs prezent, her yerde hazır ve nazır olan, görünmez, ezeli ve ebedi Tanrı mefhumuna ibadeti temel almışız. İnancımızda "kâb" sözcüğü "dişilikle" ilgili değil, varlık nedenimiz olan "Yaratıcıyla" ilgili... Yani Alak, Halak veya Hallâk ile. Bizi yaratıp, büyüten ile. Süt verip besleyen ile.
"Süt verme" olgusu kimsenin zihnini karıştırmasın. Toplumun kullandığı kelimeler bizatihi yaşamın kendisiyle ilgili olduğuna göre, Allah'ın "yaratma" kavramını bizlere "süt verip büyüten" anlamı çerçevesinde sunması gayet doğal. Tanrıçaların mümini "süt veren" sözünden Gub'u anlayacaktır, Allah'a inan mümin, soyut "yaratma" eylemini.
Kâb-Balah, esas olarak "Kadın-Tanrıça" anlamında.. Büyücülük, sihirbazlık, gizemcilik gibi nitelikler Balah, Blah, Vlah, Ulah, Ob-Laz veya Bi-Laz'a atfedilen, çaresiz insanların himmet talep ettikleri, sözde ruhani vasıflar...
Hüner Şencan
.