İskender ve Laz


'Büyük İskender' tanımlamasını kullanmak istemedim. Makedonya'daki Metodi-Kril Üniversitesinin emekli öğretim üyelerinden Prof. Dr. Pruthi onun için "aptal kral" ifadesini kullanmıştı. Düşündüm de, haklıydı.

Wikipedi ve diğer İnternet sitelerindeki haritalara bakılırsa İskender milattan önce 356-323 yılları arasında dünyanın en büyük imparatorluğunu kurmuştu. Anadolu, Mısır, İran, Hindistan ve Afganistan'ı zapt etmiş  o yıllardaki bilinen dünyanın neredeyse tamamını ele geçirmişti. Pruthi şöyle diyordu: "Evet, Hindistan'ın başkenti Yeni Delhi'ye kadar gitmiş ama devlet kurmanın ne demek olduğunu anlayamamış. Bu geniş topraklarda, kuru bir ağacın dalları gibi uzanan düz çizgiler üzerinde çok sayıda şehri ele geçirmiş. Onların bir kısmına kendi adını vermiş, bir kısmını ilk o kurmuş. Fakat müesseseleşmek, nizam, kural, değerler, birlik ve beraberlik, toplumsal sözleşme nedir bilememiş. Atın üzerinde gençliğin verdiği heyecanla sürekli gitmiş. Sürekli ilerlemiş. Geniş insan topluluklarına kendisini hiçbir zaman anlatamamış. Bir fikri, inancı veya tezi yokmuş. Korkunç bir fırtına gibi yakarak geçtiği topraklardaki insanlar onu devlet sahibi emir olarak görmemişler."

Batı ülkelerinin İnternet sitelerinde âlayi vâlâ ile köpürtülen "Büyük İskender" imajının ve kurduğu iddia edilen imparatorluğun bir mit olduğu anlaşılıyor. Tarih boyunca insanlar onun Anadolu'yu, Mısırı, İran'ı ve Hindistan'ı zapt etmesini  destansı bir masal olarak anlatmaya devam etmişler. "Devlet" haline gelip gelmediği  değil, hep ne kadar ileriye gittiği insanların dikkatini çekmiş. Bu özelliği ile Cengiz Han'ın, Timur'un iştihasını kabartmış. Sonraki dönemlerde İranlı ve Arap Müslüman kimliğiyle tanınan bazı cahil tarihçiler bu serüvenden o kadar etkilenmişler ki kendisini Kuran'da geçen Zülkarneyn peygamber mevkiine yükseltmişler.

Doğu toplumları kendisini İskender sözcüğüyle tanıyor. Cahil mollalar onu Zülkarneyn peygamber ile eşitleyince şairler boş durmamış adına İskendername denen kasideler yazmışlar. Rahmetli ninem arada gönlünü hoş etmek için İskendarname'yi açar, bir iki sayfa bir şeyler okurdu. Şimdi düşünüyorum da onu cezbeden olgu, gizemli Osmanlıca sözcükleriydi ve onun yanında beyitlerin kafiyeli, kulağa hoş gelen şiirsel dili... İskendarname'yi okurken günlük sıkıntılarından kurtuluyor, esintili duygular içine giriyordu. Hepsi o kadar.
--------
Batılılar kendisini Büyük İskender anlamına gelen  "Alexander the Great"  şeklinde adlandırıyor ve kız çocuklarına Alexandra adını veriyorlar.

İskender, Aleksander, Aleksandra.
--------
İskender'in bir özelliği var. Kendisinin "tanrı" veya "tanrının çocuğu" olduğuna inanması. Jüpiter Ammon'dan geldiğini düşünüyor. Bir taraftan Kral çocuğu ve diğer taraftan annesinin daha beşikte iken onu "uyusun da büyüsün tanrı olsun", "tanrıların çocuğu", "tanrı tataların bala'sı" gibi ninnilerle büyütünce bu psikolojinin etkisi altına girmiş. Koşullanmış.

Mısırı zapt ettiğinde Libya çöllerinin derinliklerindeki küçük bir vahaya yapılmış Amman adlı (Anaların-Anası)  Tanrıçalar Mabedinde ilk atasını veya tanrıçasını bulmağa gidiyor.

Mabet görevlileri uçan kuştan haber alır ve hazırlık yaparlar. Tapınağın baş keşişi İskender'i hoşnutlukla karşılar ve başına çift boynuzlu bir başlık giydirir.  Tören sırasında ona şunları söyler: "Ey İskender. Tanrı, bundan sonra dünyayı sana emanet etti. Senin en yüksek baban olan tanrının ruhu bizimle konuştu ve ilahi gücü temsil etmek üzere bu boynuzlu başlığı sana vermemizi istediler. Senin için artık korku yoktur, bundan böyle dünyanın tanrısı sensin".
-----------
O dönemde iki temel inanç var. Yahudilik ve Eski-Analara inanma. Eski Analara yani Tanrıçalara.  Eski-Analar  tabiri ile Eski-Babalar  bazı kültürlerde ve dönemlerde aynı anlamda kullanılmış. Slav dillerinde genellikle ve Grek toplumunda bir dönem olmak üzere Eski-Baba sözcüğü Eski-Ana anlamında değerlendirilmiş.

Eski-Ana, Tanrıça, İlk Ana
Eski-Baba, Tanrıça, İlk Ana.
-----------
Trakya'da, Eski-Baba (Babaeski, Baba-i Atik) adlı bir ilçemiz var. Etimolojik hikayesi Fatih Sultan Mehmet ile ilişkilendiriliyor. Sadece bir rivayet. Genelleşip geniş kitleler tarafından kabul edilince hikaye doğruluk mesabesine ulaşıyor. Bilmiyoruz, gerçekten doğru da olabilir.  Fakat yeni olasılıklar çıkıyor ortaya. Hemen yakınındaki Bolluca Nine köyü geliyor aklımıza. Eski-Baba, Eski-Ana, Bolluca Nine. Bunlar, acaba bir şifreye işaret olabilir mi?
------------
Yeni öğrendim, Polonya'nın güneyinde
Lódz Voyvodası'na bağlı,  2006 sayımına göre 700 nüfuslu Babsk  diye küçük bir bir yerleşim yeri varmış. Lódz, nüfus bakımından Polonya'nın ikinci en büyük kenti ve  Lódz Voyvodası denilen eyaletin başşehri konumunda.

Babsk adı bir tesadüf mü. İsim benzerliği mi? Baba-Eski (Ana-Eski) sözcüğüyle bağlantı kurulabilir mi? Lodz kentinde Leh, Alman, Rus ve Yahudi kültürlerinin bir arada iç içe yaşadığı bildiriliyor.

İnternet kaynaklarına göre babsk öğretmen, usta veya "bir bilen" anlamında. Mitolojik Thaylen ülkesinde çırağını yetiştirmeye çalışan bir tacirin unvanı aynı zamanda. Mitik thaylen kelimesinin peri veya tanrıça anlamıyla ilişkili olarak babsk kelimesiyle yan yana gelmesi.
-------
İnternette rastladığım Polonya dilindeki şu cümle dikkatimi çekiyor:
"Ve Jurek'in senden sonra sıra, "kralın kızı" (babski król) dediğini hatırlıyor musun?"
--------
Babsk, Polonya'da bir köy adı.
"Tanrıça thaylen" topraklarının ârifi  veya bir bilen kişisi.
Ve yine Polonyalıların dilinde "kız" anlamına gelmesi. 
Babsk, çok sayıda kadın ve erkeğe ad olmuş. Enteresan.  Erkeklere nasıl ad olabiliyor?
--------
Okyanus sözcüğüyle ilgilenmemiz gerekiyor.
Daldan dala atlıyormuş izlenimi çıkıyor ortaya ama, buna mecburuz. Birkaç kavramı açıkladıktan sonra İskender'e geri döneceğiz.

Okyanus kelimesi eski Fransızcadaki occean kelimesinden türetilmiş. Latincesi occeanus. Grekler
okeanos  diyorlarmış. Grek öncesi dönemde Uranüs-Tetis çiftinin Ocanus adlı oğlu olarak kişileştirilmiş. 1650 yılına kadar günümüzdeki anlamıyla bilinmezmiş. Eski zamanlarda Ocanus, Avrasya ve Afrika'yı çevrelen sonsuz bir "nehir" olarak değerlendirilirmiş (OED, 2020).
--------
Vikitionary adlı site, okyanus sözcüğünün yazılış ve okunuş biçimleriyle ilgili çok sayıda örnek veriyor. Bazı seçmeler yapıyorum. Occian, occyan, oceanus, su tanrısı okeanos,  oceanum, oseaan, ozeaan, oceano.. (Vikitionary, 2020).  Diğer sözcüklerin yazılış biçimleri bu minvalde devam ediyor. 
-------
Babilliler yaşadıkları karasal toprakların dört bir tarafının sonsuz genişliğe sahip bir nehirle kaplı olduğunu düşünürlermiş.
---------
Limne (göl, deniz); Thalassa (Deniz).. Marei, Mare, Mari. Saikwi- . Saevus.. Soigwi.  Sea.  (Liberman, 2009).

Okeanos  sözcüğü Grek öncesi dönemde o bölgede yaşan aborjin toplumlarının diliyle ilgili olabilir ve bölgeye sonradan gelen Greklerin söyleyiş biçimiyle yeniden şekillenmiş.  (Liberman, 2009).

Gotların dilinde ruh, saiwala  dır.  Saiws ve Saiwala birbiriyle ilişkili olabilir (Liberman, 2009).
-------
İnternet kaynaklarında ve sözlüklerde "okyanus" sözcüğünün nereden geldiği konusunda sağlıklı bir açıklama yapılabilmiş değil... Yazılanlar mantığı zorluyor, inandırıcılığı yok.
-------
Rumeli topraklarından 1951 yılında Türkiye'ye göç etmeden önce annem ve teyzemler annelerine ayna-ma ayna diye hitap ederlermiş.  "Ayna" sözcüğü "anne" anlamında ama işin püf noktası "-ma" sözcüğüyle birlikte söylenmesi. Ve sonra bir şey daha var. Tek başına ayna-ma denmiyor. "Ayna-ma-ayna" kalıbı içinde söyleniyor. Kimi zaman ayna-ma, kimi zaman ayna-ma-ayna  şeklinde. Sözün gelişine, hitap edilen ortama, anlatılan konuya göre kalıp daralıyor, uzuyor. Aile, Lüleburgaz kasabasına temelli olarak yerleşince eski lafızlar ve şivelerin hepsi unutularak ayna-ma sözü "anne" olmuş.
-------
İngilizcedeki "main" kelimesinin manası nedir? Deniz mi, yoksa okyanus mu? İspanya'nın Yeni Dünya İmparatorluğu kavramı çerçevesinde bakarsak, Karaipler Denizi ve Meksika Körfezinde ana karayı çevreleyen denizler veya deniz kıyıları İspanyolca "main" sözcüğüyle isimlendirilmiştir.  Main, kıyı  veya kıyıdan açıkta anlamına gelir. İlk dönemlerde çevrilen az sayıda film bu kelimeyi yanlış tercüme etti ve böylece main  "açık deniz" veya "okyanus" anlamında kullanılmaya başlandı. Quantum sıçraması gibi bir şey. Küçük bir enerjinin bilimde büyük gelişmelere yol açması türünden. (Quara, 2020). 
-----
"Main" sözcüğünü İngiliz ve Amerikalılar meyn şeklinde telaffuz ediyorlar. Benim telaffuzum biraz farklı, ben m'ayn diyorum. Veya ma-ayna. Sakın "uçtuğumu", uzak bağlantılar kurduğumu söylemeyiniz. "Quantum sıçraması" kuramını düşününüz.
--------
Alpullu.org isimli bir sitem var. Orada kasabamı ve çevresini insanlara tanıtmaya çalışıyorum. Bu şehirlerden biri "Enez". Kasabamızın içinden geçen Ergene Nehri Enez'de denize dökülüyor. Rumlar bu kasabaya Anos adını vermişler. Çok zaman ne manaya geldiğini anlamaya çalışmışımdır. Uzun bir bağırsak olarak gördüğüm Ergene Nehri'nin bu kasabada denize dökülmesini "anüs" sözcüğüyle ilişkilendirmiştim. Orada boşalıyor, denize kavuşuyordu. Şimdi anlıyorum ki anos sözcüğü, anüs manasında değil mâ,ayn anlamındaydı.  Ma'aynos. Aynos. Anos. Veya İspanyolların literatüre kazandırdığı meşhur, "main" sözcüğünün tâ kendisi.
---------
Bir kelimenin etimolojisini araştırmak tarihi bir tümülüste arkeolojik kazı yapmaya benziyor. Buluntular tabaka, tabaka. En üstte yer alan birinci tabakada, yakın zamana ait buluntular var. Onun altında  1000 yıl öncesinin kalıntıları ve üçüncü tabaka 1500 yıl öncesine ait. Kelimeler de öyle. Bir sözcüğün 500 yıl önceki söyleyiş biçimi ve anlamı, 1500 yıl öncekinden önemli ölçüde farklı olabiliyor.

Kızlara ad olarak verilen Okşan ismini ele alalım. Günümüzde "okşama" filiyle ilgili gözükmesine karşın kökeninde oxan kelimesi var. Oxan veya Oxen, sözlüklerde "cinsiyet veya yaşından bağımsız, sığır cinsi hayvan" olarak tanıtılıyor. Bunun yanında öküz kelimesinin çoğulu diyen sözlükler de var. Aktarma sözlüğünde uç anlamlara yer verilmiş: "Ok boyu". "Adım". Bunun yanında Okuz sözcüğü "Amu Derya Irmağı" ve oksum, kırmızı soğan anlamına geliyormuş. Yine, aynı sözlüğe göre oksan sevecen demek. Oksağan ise pırasa.

Az kullanılan anlamları berî tutarak "genelleşmiş anlam" üzerinde duralım. Ox kelimesinin, "sığır" veya "öküz" anlamına geliyor olması daha mantıklı. Orta Asya topraklarında eğer erkek sığıra "öküz" denmişse dişi sığırın da bir adı olmalı. "İnek" kelimesi dilimize ne zaman girdi bilmiyorum, ama her halde yakın zamanlarda olmalı. Milattan önce 800'lü yıllarda, 1200'lü yıllarda bu kelime kullanılmış olsaydı kaynaklarda karşımıza çıkardı. İki kelimeyle karşı karşıyayız Oks ve Oksan. O yıllarda Mısırlılar inek tanrıçasına tapıyorlar. Veya şöyle de diyebiliriz.  Tanrıçalarını inek tasviriyle resmedip onun besleyip-büyüten bir ilah, Boğa Tanrısının yardımcısı Boaviçe olduğunu düşünüyorlar. Boaviçe veya Oksan.

Oksan,  sözcüğünün tarihin bilinmeyen bir döneminde insanların diline "öküzün karısı", "dişi öküz" veya "öküz ana" anlamında yapışıp kaldığını düşünüyorum. Zaman içinde ilk anlamı unutulup öküz veya sığır anlamına geri dönülmüş olmalı.

Türkçe sözcüklerin sonunda yer alan -en, -an eklerinin çoğu tarih öncesi dönemlerden taşınan "ana" veya "kadın" betimlemesi. Veya o sözcüğün "dişi" olduğuna işaret. Bu ekler ma sözcüğünün işlevini görüyor. Oksan'ın Amu Derya Nehri anlamına gelmesi de ilginç. Çünkü metaforik olarak bütün analar deniz, bütün analar nehir. Ana sözcüğü akan, veren, sonsuzluk diyarı anlamına geliyor. Sonsuzluğa, uluhiyete açılan bir kapı.

Oksan sözcüğünün "dişi sığır" veya "inek" olarak betimlenmesi bize diyelim ki, beş bin yıllık bir perspektif sunuyor. Fakat ya daha öncesi. Milattan önce yirmi binlerden başlayıp üç binli yıllara gelinceye kadar insanlar atalarına inanmışlar. Kendilerini doğuran kadınlara, kendilerini doğuran tanrıçalara.  Bir "ilk" olmalı diye düşünmüşler. Doğuran ve yaratan "bir ilk kadın". Yaratılışın gizemli hikayesini "kadınla", "dişi olmayla" ilişkilendirmişler.  İlk kadın, En eski olan kadındır.  O,  En Eski Ana'dır veya En Eski Baba. Bu söylemde  Ana da kadındır, Baba da. Baba means, 'grandmother' or 'old woman'..
---------
Şimdi de biraz ascianı, oscianı sözcüklerine bakalım.

OscianaOnceA, dell'Arcadia şehri (Pozzoli, Romani, & Peracchi, 1824).  Telfusa'nın kuzey batısında, La Done Nehri'nin üzerinde bulunan Arcadia kenti OscioNA veya OnceA, adını Apollo'nun oğlu Onco'dan almıştır.

Asciano, İtalya, Toskana'nın Kireç Sînesi (Crete Senesi) bölgesinde küçük bir kasabadır. Bölge, Orta Çağ'dan beri "Deserto di Accona" olarak bilinmektedir. Bazı önemli sulama yatırımları sayesinde bugün buğday ve ayçiçeği ekimi mümkün hale gelmiştir. Asciano Etrüsk ve Roma kökenli, MÖ V. yüzyıla uzanan büyüleyici bir Etrüsk şehridir (SII, 2020).

Dünyanın değişik yerlerinde asciano, osciana  adlı yerleşim yerleri var. Kökeni Apollo'nun oğluna bağlanıyor ama benim daha güçlü bir tezim var. Milattan önce 500'lü, 400'lü yıllarda Orta Asya'da, Suriye topraklarında ve Balkanlar'da "Eski Ana" kavramı tanrıçalara atıf olarak kullanılıyor. Osci-Ana sözcüğü ile bizim Eski-Baba sözcüğümüz aynı. Greklerin ve Latinlerin dilinde küçük bir değişikliğe uğramış, fakat asıl anlamını ve içeriğini kaybetmiş. Eski-Babalar ve Eski Anaların hepsi İlksel Ana'ya işaret ediyor. İnsanlığı yarattığı düşünülen Tanrıçaya. Veya osciana  sözünü Tanrı-Tanrıça ikilisi olarak da tanımlayabiliriz.

Osci-Ana ile ilgili örnekleri daha da çoğaltmak gereksiz.

"Main-mayna", "ma-ayna", "enos", "occi-anus", "oksan", "babski" türü sözcüklerinin hepsinde Eski-Ana var veya ana/kadın anlamına gelmek üzere "Eski-Baba".

Eski Ana'ların, Eski Baba'ların tümü "tanrıça" olarak değerlendiriliyor. Yani, "El" değil, "Elat" olarak. Eski Ana/Baba ile Elat sözcüğü aynı anlamda.

"Eski Ana" sözü; Arami/Suriye dilindeki Alat'ın Türkçesi, Etrüskçesi, Oğuzcası veya Balkancası. Grekler ve Latinler kendilerine benzeterek Asciano, Enos sözcüklerini kullanmışlar.
----------
Şimdi dikkatlerimizi Aleksandır veya İskender sözüne yöneltebiliriz. İskender'le başlayalım. Şöyle açımlıyorum: İski-ana-dar.

Kelimenin sonunda yer alan "-dar" eki,  "verdi"  veya ".nın oğlu" anlamına geliyor.

Eski Ana'nın verdiği. Eski Ana'nın çocuğu. Eski Ana figürü tanrıça veya tanrı olduğuna göre İskender, "Tanrıçanın Oğlu" anlamına geliyor. Ve aynı zamanda büyünce tanrının yerine geçen, onun sorumluluğunu üstlenen.

İskender, "Eski Ana Verdi",  "Tanrı Verdi", "Tanrıça Verdi" demek. Günümüzde bazı kişilerin ad olarak seçtikleri Atâullah türü bir sözcük. Eski Ana'nın ağ'tâsı (verdiği - yarattığı), veya bozulmuş şekliyle, "Eski Ana'nın Atası". (Buradaki 'ata' sözcüğü ced değil, 'balası', 'çocuğu' anlamında.)

Tanrıça Eski Ana'nın Yavrusu.

Aleksander sözcüğü, İskender kelimesinin başına Arapça belirlilik takısı "Al" ekinin gelmesiyle oluşmuş.

Son dönem hariç, tarihi geçmişte "laz" adıyla belirlenmiş bir etnik grup yok ki, İskender laz olsun. Tek özelliği ailesinin kendisine  "Tanrıça Verdi" şeklinde ad koyması ve âtideki ilk atasının "Tanrıça" olduğuna inanması.  
---------
Gem vuramadığı hırslarının naçiz vücudunu yıpratıp yorgun düşürmesi sonucunda hastalanır, Irak toprakları üzerindeki Babil şehrinde ölür. Cesedini, içi bal dolu bir tabuta yerleştirip Makedon ülkesine doğru yola çıkarırlar. Sonrası meçhul. Değişik müzelerde bulunan İskender lahitlerinin ona ait olduğu şüpheli. "Devlet" olamadığı için cenazesi ve mezarı korunamaz.

Bir adı kalır yadigar:
İskender veya Eskiana Verdi.  Eskiana'nın Çocuğu...





.