Büyük eyvanları olan saray..... İstanbul'daki "Tekfur Sarayı"... Ayvan veya eyvan sözcüğü Pers, Hint, Orta Asya kültürünün mirası gibi gözükmesine karşın kökleri Mezopotamya'ya kadar uzanıyor. "Eyvan" adı verilen mimari yapı ve bununla ilgili tasarımlar Sümer-Budizm etkisiyle yatay ve dikey düzlemde Stupa simgelerini kullanarak Tanrı'yı yüceltme anlamına geliyor. Edirnekapı Surları'ndaki eyvanların her biri aynı zamanda bir Stupa, Lingam veya Çitak... Krallar kendilerini Tanrı'nın temsilcileri olarak görünce saraylarını Stupatasarımıyla yaptırmışlar. Bunun güzel örneklerinden biri yıkılmış olan Edirne'deki "Eski Saray"...
İstanbul, Beyazıt'ta bulunan Fatih Sultan Mehmet'in yaptırmış olduğu yanan "Eski Saray" da aynı mimariye sahipti. Bu gelenek zaman içinde kayboldu. İnsanlar, "akılları başlarına gelince" ve Allah kavramını daha iyi algılayıp değerlendirince Stupa stilli saray yaptırmanın anlamsız olduğunu öğrendiler.
Gelenekler bizim benliğimiz, kimliğimiz. Hayata tutunduğumuz dayanak noktaları.. Fakat zaman içinde onlar da değişiyor. Eskiyip ortadan kalkması, nereden baksak on beş, yirmi nesli buluyor.
Fatih Sultan Mehmet, İstanbul Üniversitesi'nin bulunduğu yerde bir zamanlar var olan Eski Saray'da yaşadığı yirmi yıllık süre içinde Topkapı Sarayı'nı yaptırdı. Stupa stilinden vazgeçilmişti. Aynı tarihte mi, yoksa sonradan mı yapıldı bilmiyorum ama bahçesine Bursa ve Edirne'deki Eski Saray'ları hatırlatacak şekilde yüksek bir bina daha dikildi. Adına "Adalet Kulesi" dendi. "Adalet Kulesi" Edirne'de de vardır. Sözü edilen o "adalet" aslında padişahın değil, "Allah'ın adaleti"... O kule, "Allah'ın Kulesi"... Ve, "o azîm yükselti" ile topluma verilen mesaj İlahi Adalet'in er-geç tecelli edeceği...
Balkan topaklarında sıklıkla gördüğümüz, daha sonra Abdülhamit'in Anadolu'da yaptırdığı saat / gözetleme kulelerinin tümü örtük planda Tanrısal Ulûhîyet hatırlatıcıları..... Aynen "cami minareleri" olgusunda olduğu gibi.
"Eyvan" tasarımının minareye veya saat-gözetleme kulelerine, büyük binaların taç kapılarına, türbeye, kümbete veya yüksek bir höyük'e dönüşmesine; hatta ve hatta, sıradan küçük bir mezar tümseği şeklinde karşımıza çıkmasına şaşırmamız gerekiyor.
İnsanoğlu yaratılış hakkında "düşünme iradesi kazandığı" elli bin yıl öncesinden bu yana nereye baksa, ne düşünse, ne söylese, ne yapsa, ne üretse tümünün merkezinde Tanrı var.