İbrik

İbr sözü;  işbirliği yapan, uyumlu, iyi bir ortak, nazik, dengeli, arkadaş canlısı, düşünceli, diplomatik  gibi anlamlara geliyor. İbr, iyi bir dost..... Genelde, yalnız kalmayı sevmeyen biri.. Fakat iki İbr  kişiliği var. Başkalarından bütünüyle bağımsız hareket eden tip ve aşırı derecede diğerlerine bağımlı olan.. 

Merak ediyorum, dünya "İbr" sözcüğünü nasıl karşılamış, nasıl anlamış.

İbr, uykusuzluktan tükenmiş olan.. Sürekli uyanık ve tetikte. "Ve kalbimi kırmak için daha ne kadar vereceksin..",

Bir bulut, bir yağmur....

Ruhun bulutların engin maviliğine yükselmesi ve uzaklarda görünmez bir nokta haline gelerek gözden kaybolması.

Tanrı'ya kul-köle olan, dâimî surette ona ibadet eden.

Sığırların yediği bir ot türü. Yeşil ot veya "Asl'a" ait olup ota rengini veren tuzkû.. Tuz minerali veya aslî cevher... Tuzku yeşil ama bildiğimiz türden değil. Kutsal toprakların camını opak yapan ve antimon içeren camsı bir malzeme. İbr; saydam, şeffaf. Beyaz renkli, cam göbeği yeşili ve de mavi... Kristal  denebilir. Billur cam bir kâsenin renkli ışıklar saçmasına benziyor.

İbr, sedef..  Abanoz rahlenin yüzüne 'kakılmış' özel bir malzeme. Beyaz gibi görünen sedefin gönlü okşayan o sıcak, parıltılı renkleri. 

Rah, Rahle, Rıhlet sözcükleri "terk eylemek", "bırakmak" anlamında. İbr  ile
Rah 'ın anlamları aynı...... İbr; "rah" veya "ruh" demek.

İbr'den geldik, İbr'le birlikte yaşıyoruz,  dönüşümüz, İbr'e... Analog göstergelerin oynak yelkovanına bu yüzden olmalı  ibre  demişler. Sıfır  noktasından başlıyor, ortalarda bir yerde epey bir süre dans ettikten sonra 'bozuluyor', sıfır noktasına geri dönüyor.

İbr; bırakan ve bırakılan...... Bir süre sonra "bark" sahibi olan.... Zaman içinde  İbr'i idrak ederek aydınlanan....  En sonunda beden olarak bırakan.... Bırakmak zorunda kalan ve tekrar İbr haline dönüşen....

Bir İbr var ve üflenen bir başka ibr/rah daha.... 

Evreni barlandıran  ibr'ler tüm yaratıklar.... 'Barlık' içinde yaşayan insanlar, mahlukât.... Derin bir tefekkürle ibr  olunduğunun idrak edilmesi ve bu nedenle Bari'ye/İbr'e teşekkür etme eylemine yönelme...... "Rızâ-i ibr" için.

İbram, Abram, İbo, Abduh, Abdah, Apo gibi asûde ve halisâne bir yaşantıya sahip olmak, bir yerde  İbr'e  ödenen varlık vergisi... Boyun borcu, şükran sunumu.

İbram davranışlarına sahip olma, deryâdan bir katre mesabesinde olan dünyasal ibr'in  'Semâvi' (gökyüzü anlamında değil), 'Bilinmeyen Âlem'deki'  İbr'in yüceliğini kendi bünyesiyle temsil etme sorumluluğunun gereği.... Onun cömertliğini, bağışlayıcılığını, vericiliğini, adaletini, dürüstlüğünü.... Mademki İbr'den geldik,  İbr'in rengini yansıtmak zorundayız, inancı.

İbr  bir kök mü, yoksa küçültülmüş bir isim mi bilmiyoruz, fakat çok da önemli değil. Elimizde aynı aileye ait birbiriyle ilişkili bir yığın sözcük var: Bar, Baru, İbr, Abr, Abram, Abraham, İbrahim, İbo, Abhra, Bahar, Bihar, Buhar, Ber, Beru, Boru, Beri, İbar, İpar, Par, Parmak, Bâri,  Bur, Bul, Bal, Bâll, Bâlî, Balla, Belle, Bela, Belli, Balı, Bel, Bir, Birr, Berrin, Berra, Berat, İbra, Ver, Veren, Biren, Birinci, Vrincy, Vrinci, Var, Vur, İbrik, Brik, Briç, Berktirmek, Burkmak, Burk, Burak, Burgu, Bırak, Barak, Vırak...

'Literal anlam',  yüzeyde kalan, ilk bakışta görünen ve herkes tarafından bilinen içerik demek.. Sözlükler literal anlamlar üzerine bina edilir. Onlar yaşayan anlamlardır.  Türkçe sözlüklerde bazı kelimeler için eskimiş  tanımlamasının yapıldığını görüyoruz. Bu sözcükler elli, yüz yıl sonra tedavülden kalkacak ve muhtemelen kitaplardan çıkarılacak... Literal anlamlar, çoğunlukla türetim işlemi sonucu yeni bir muhteva kazanmış olan sözcükler.. Kökle bağlantısını kopararak bütünüyle başka bir elbise giyen, başka bir kılığa bürünen... Literal anlamların ortaya çıkması doğanın kanunu...... Hiçbir yerde sona ermeyecek olan İlahi bir süreç.

Biraz dikkatli bakılırsa "literal anlamın" olguyu tam ve bütün olarak kuşatma özelliğine sahip olmadığı görülür. Literal anlamlar belli oranda "eksiktir". Kökten sapma kaçınılmaz olarak "eksikliğe" yol açar. Literal anlamla çalışıldığında "taş gediğine" oturmaz, köke ihtiyaç duyulur.

Biri çıksa da, bize "kök şudur" dese...  İster istemez kâseye aldığımız  akraba kelimelerden oluşan "anlam yumağına" yöneliriz. Etkileşimler, tezatlar, uyumluluklar ve mecazlar curcunasından kendimize göre  "yeni bir anlam" üretmeye çalışırız. Bu da bir "türetim" faaliyeti olduğuna göre sonuçta o da  "eksik" kalmaya mahkum... Ancak "yeni eksik"  mevcut "literal anlamlardan"  daha iyidir. İbr  ve İbrik sözcüklerine "yeni eksik" gözüyle yaklaşmam, birilerinin el atmasından önce bir ön alma denemesi.

Abhra, Sanskritçede semâ  veya gökyüzü anlamına geliyor.  Tanrı Şiva'nın lakabı imiş. Şöyle bir cümle kuruluyor: "Ey Şiva, sen kendi meskenine sahip olan yüce bir parlaklık, yüce bir gök kubbesin,  Abhra'sın. Sen ilk Varlık'sın, hareketsiz, görünmeyen, sonsuz formların kaynağı, ebedî,  beşere ait  niteliklerden berî olan. Her şey yalnızca senden olmuştur."

Abhra [Abrı]'nın diğer anlamları: "Kâfur", "altın",  "sıfır", "şifre", "giz", "safir", "bir şeyi yapan", "bir yerden bir yere giden", "ap-su", "suların sahibi", "Tanrı olarak kabul edilen sular",  "sahip olan", "kendisinden olunan", "yağmur zerrelerini taşıyan bulutlar", "sulara hükmedip onları taşıyan", "yağmurlu havaların sahibi", "toz zerrecikleri", "talk tozu", "çok yükseklerde olan"....

İbr  veya Abr,  büyük oranda "yükseklik" ve "sular" bahsiyle ilgili..... Bu yüzden pişmiş topraktan yapılmış o küçük kaba "ibrik" adı verilmiş. Yirmi, yirmi beş santim yüksekliğinde tombak bir gövdesi ve su dökmek için kıvrık lülesi olan bir kap. İbrik, Abr'dan kinaye ve lâhûtî anlamlarla yüklü.....

Sokak çeşmesi ve şehir su şebekelerinin bulunmadığı 1960'lı yıllarda camilerde sadece şadırvanlar ve ibrikler vardı. Evlerde de aynı şekilde. İbrikler su sürahileri idi. Abdest alma kabı, ayak yolunun olmazsa olmazı, sıcaktan kavrulan harman yerlerinde hararetle başımıza diktiğimiz küçük su testileri......

Sırlı-sırmalı, küçük veya duruma göre biraz büyük olan bu kaplara "su" konduğu için "ibrik" denmiş. İbr+ik, suyu taşıyan  demek. İnsanın ibr olması, alak sözünden mülcem.  Neticede bedenimiz, yüzde altmış oranında sudan mamul...

İbr, Tanrı demek.. İbr, üflenen, fışkırtılan su veya ruh anlamında.. İbr sudan mamul olan insan.. İbrik; susuzluğu gideren, insanın yüzünü, elini ayağını, vücudunu yıkayan metaforik bir simge.

İbr'den geliyoruz, İbrikten su içiyoruz, İbrikle abdest alıyor, İbr'e yöneliyoruz. İbr yükseklikle  ilgili olduğundan namazlardaki "kıyam" bir İbr  duruşu. Kıyam, aynı zamanda kıyametle ilgili ve ona "Has-duur" duruşu deniyor..  Bar, Bura veya Biir duruşu.

Dik dur ve düşün.. Nasıl yaratıldığını idrak etmeye çalış.... Her namaz, kendisinden geldiğimiz İbr'e  yönelerek nazarında iyi insan olduğumuzu kanıtlama veya  'ibra olma' başvurusu.

İbr ile  yaşıyor, çoğalıyor, Bâri'ye/İbr'e hamd ediyoruz. İbr'den kopan bir küçük kâfur olan ibr'in ömrü çok kısa..  İbr'in evreni yarattığı ilk zamandan, yani "büyük bum'dan" bu yana geçen on beş milyar yılla karşılaştırırsak  70-80 yıl, yedi-sekiz saniye gibi bir şey. Bir toz zerresi olan "ibr" yedi sekiz saniye sonra tekrar "İbr'e" dönüşüyor. Ve İbrik yine sahnede... Doğduğumuzda yanı başımızda idi, öldüğümüzde mezarımızın üstünde.
---------
Cemaat mevtayı gömmüş, son bir gayretle etrafı topluyor. Kenarda-köşede kalmış topraklar küreklerin yan tarafıyla sıyrılarak mezar tümseğinin çukur kalmış olan yerlerine konuyor.  Dört bir tarafı düzgün olsun isteniyor. Hoca, vakit kaybetmeden yüksek sesle Yasin suresini okumaya başladı... Uğurlamaya gelen cemaat yere çömelip derin bir huşu ile okunan ayetleri dinliyor. Mevtanın oğlu, tümseği düzeltmekle meşgul.... Elindeki kürekle boydan boya uzanan bir ark yapmaya çalışıyor. Yanında iki kişi daha var. Düzgün hale getirmeye çalıştığı bu arkı niçin yapıyor, bilmiyor. Diğerleri de öyle.  Yaşlı zat, alçak bir sesle "Oraya ibrikle getirilen su dökülecek" diyor. Mezarın başında kalmış iki üç komşu pür dikkat vazifelerine odaklanmışlar, görevlerini bitirmek istiyorlar. 
------------
Yeni yapılan mezar yatık bir Bar  veya  İbr. Yedi-sekiz saniye ayakta kalabilen 'Abr' adlı mihrabın yere düşmesi..  Yani, küçük ibr'in membaı olan İbr'e geri dönmesi, yeniden ona kavuşması...... 
------------
Mahalleden herhangi bir çocuk mu, torunu mu, yoksa akrabası mı belli olmuyor.  Veya bilinmiyor.. Kulpuna mavi renkli bir havlu sarılmış toprak bir ibrikle orada bekliyor. Cemaatten iki kişi  mevtanın baş ve ayak şâhidelerini çakarken oğlu çocuktan ibriği alıyor ve içindeki suyu mezarın bir başından diğer ucuna gezdirerek açtığı arkın içine döküyor. Kimse bu törenin anlamını bilmiyor...... Merak da etmiyorlar. Nuh nebiden gelen, diye bakılıyor.... Çiçekler açsın, toprak daha iyi yerleşsin, mevtanın ruhu ferahlasın, ruhu aziz olsun, diye değil... Yaşlılar belki biliyordur ama çıt çıkmıyor. "Öğrenirsin" deyip geçiştiriyorlar.
--------
Galiba, o günlere yaklaştım.
-------
Anlıyorum ki, mezar tümseğinin üzerine yapılan o uzun ark insanın, insanlığın, "yaratılış prensibinin" omurgası.. Mezar tümseği  mecaz anlamda insanı, ark  ise onun dik duran omurgasını temsil ediyor.

Omurga ve omirlik İbr  anlamında.... İnsanın kendisi İbr ve onun içinde onu dik tutan bir başka İbr... Bildiğimiz kemik dizisi ve sinir hücrelerinin ötesinde olan...

Ve... Çok enteresan, o omuriliğe bağlı başka bir İbr daha.... "İbr'ler içinde İbr" gibi bir durum çıkıyor ortaya.
-----------
Bizi yaratan İbr, doğum hadisesi İbr, varlığımız İbr, üreme isteğimiz İbr, varlığımızı kime borçluyuz  sorusunun cevabı olarak ibadet etmemiz İbr, ölümümüz İbr, baş ve ayak ucumuza kakılan uç kısımları tırtıklı tahtalar İbr, mezarımızın üzerine açılan ark İbr..
------------
İbrik  felsefesine vakıf olmak için emekli olmam mı gerekiyormuş. Yaşlı amcanın, ibriği mezar tümseğinin ortasına yerleştirirken söylediği söz geliyor aklıma. "Bir gün öğrenirsin"..  Yuvarlak tombağı neredeyse gözümün içine giren o toprak İbrik meğer tüm İbr'lerin mecmuu imiş... Her ne surette, ne ad altında olursa olsun tüm İbr'lerin, Abr'ların tecessümü olarak....

Duyguyla yüklendim.
Kısa zamanda topaktan yapılmış bir İbrik bulmam lazım.  


Hüner Şencan



.