Balıkesir ve Laz

Konuya girmeden belirteyim, Bal-Kes'ler Laz'dır  gibi bir söylem peşinde değilim. Amacım etimolojik bir analiz yaparak sözcüğün köklerinde yer alan anlamları ve bağlantılı olan kelimeleri açığa çıkarmak...... Birbiriyle ilgili olan kelimelere 'anlam yumağı' deniyor. Yakın-uzak alakalı sözcükler bir araya getirilerek bir 'desen' yaratılmaya çalışılıyor...  Amaç, anlamlı bir manzaranın, resmin veya figürün ortaya çıkma durumunu araştırmak. Bu şekil yordamalar bir tür pazıl.... Değişik parçalar veya sözcük ögeleri eşleştirilerek birbirleriyle uyum göstermeleri temin edilinceye kadar deneniyor. Sözcükler döndürülerek veya  ters çevrilerek eklemlenme, uyum gösterme dereceleri sorgulanıyor, sonra ortaya çıkan global resme bakılıyor. 

Bütün dillerde kelimelerin önemli bir bölümü 'terkip' niteliğinde. Ayrı veya bitişik yazılan "bileşik sözcükler".. Bitişik yazıldığından onları yekpare bir yapı gibi algılıyoruz ama aslında birden fazla bileşenden meydana geliyor. Bazı kelimeler iki, bazıları üç bileşene sahip olabiliyor. Enteresan yönü, bir bileşenin bazen kendi içinde de alt bileşenlerden meydana gelebilmesi. Böyle bir durumda sorgulanan kavramın veya sözcüğün anlamı derinleşiyor, karmaşık hale geliyor. Yazında, bir sözcüğün 'anlam içeren' alt ögelerine morf  ve bu bileşenlerle yapılan incelemelere de 'morfolojik analiz' deniyor. 

Morflar, yapıları değişken olan ögeler. Kemikleşmiş anlam içeriğine sahip olanlar var ve metastaz geçirerek başkalaşanlar. Bir sözcük farklı kültür iklimlerine taşındığında çoğu kez içerdiği morfların anlamları da değişebiliyor. Bazen morfları ikilemeli sözcükler  olarak görüyoruz. Aynı anlama sahip, fakat farklı seslerle ifade edilen sözcükler. Morfların anlamları ilginç bir şekilde yer değiştirebiliyor. Rol değişimi gibi. "Bu kez sen benim rolümü oyna, ben de seninkini"..

Morflar, çoğu kez anlam bütünlüğüne sahip yekpare kelimeler  değil. Anlamları ortama, kültüre, algıya göre değişebiliyor. Bir sözcüğün alt bileşenleri anlamlandırılmaya çalışıldığında birbirine zıt içeriklerle karşılaşmamız görülmeyecek bir olgu değil. Bunun nedeni morflara yüklenen anlamların, kültürler arasında farklılık gösterebilmesi. Morflar; sözcüklere göre daha kolay esneyebilen, değişen ve başkalaşım geçirebilen yapılar.

Balıkesir sözcüğü değişik şekillerde morflara ayrılabilir. Balı+k+esir, Balı+kesir ilk bakışta görebilecek morf düzenlemeleri. Balı+k+esir sözcüğünü "Pazarlarında bol esir satılan yer" gibi anlayabiliriz. Balı+kesir sözcüğünü ise "çok bal üretilen yer" olarak. Kimi zaman kaynaştırma harfiyle bir araya getirilen morfların anlamları, sözcüğün hangi heceden sonra bölündüğüne bağlı..... Araştırmacının güçlük çektiği yer, tam burası. Sözcükte kaynaştırma harfi var mıdır, varsa hangisidir? Sözcük hangi heceden sonra bölünmelidir ve niçin? Bu konularda araştırmacıya rehberlik edecek bir kaynak çoğunlukla bulunamıyor. Yolunu, yöntemini kişi deneme-yanılma yöntemiyle kendisi bulmak zorunda. Araştırmacı bazen sorunu çözdüğünü zanneder, ama yanılıyordur. 

Mâmafîh, bu üzüntü verici bir durum değil. Çünkü yer altındaki madeni çıkarmak için  bir araba toprak atmış olmasına ve altın zannettiği metalik parçanın bakır çıkmış olmasına rağmen kendisinden sonra gelecek altın arayıcılarının işini kolaylaştırmıştır. Onlara bir mesaj vermiş, asıl kazı yeri ile ilgili olarak daha geniş bir çerçevede düşünmelerine olanak sağlamıştır. 

Morfolojik analiz, veri sözcüğün sadece muhtemel morfları  üzerine odaklanmaz. Sözcüğün olası diğer yazılış, söyleyiş biçimlerini de araştırır. Araştırmacı şu soruyu sorar: Balıkesir  sözcüğünün diğer formları nelerdir? Bâli-Kesîr. Bâl-i Kesir.. Bolu Kesir.. Bolluk Esir.. Pali Kesir. Palli Kesir...

Yazında yer alan benzeri kelimeler göz önünde bulundurulur. Fakat bazen bu dahi yeterli olmaz. Özellikle 'taşınmış kelimelerde' transliterasyon veya 'çeviri yazı' gerekleri nedeniyle sadece kelimeler değil harfler de değişime uğrar. Bilmiyoruz, Balı  dediğimiz morf belki de Palı 'dır, Pale  veya Pali.... Pullu  da olabilir....

Araştırmacı bu noktada pazılın içine girmeye başlamıştır. Pullu-Kesir, pulları çok olan yer....  Pale-Kesir, paleleri (çocukları) çok olan yer....  Durur ve 'kulağını dinler'. Bir ses geliyor mu diye bakar. Memnun olmazsa, labirentte yanlış bir yola girdiğini anlar ve geri döner. Olguya başka bir açıdan yaklaşmaya çalışır.

İlgisini bu kez Keser  morfuna yöneltir, onun Arapça Kesîr sözcüğünden gelip gelmediğini araştırır. Acaba esir, kesir  sözcükleri Arapça kaynaklı morflar mıdır? Yoksa Hintçe, Türkçe veya Farsça mıdır? Morfun aslı kesir  midir, keser  midir, gezer  midir? Yoksa gezen  mi? Balıkesir  sözcüğü Bol Gezen  anlamında olabilir mi? Kulak kabartır....

Kulak kabartma şu anlama geliyor. Tarihsel bağlantıları var mı? Bu isim ne kadar zamandan beri kullanılıyor. Tarihi süreç içinde ne tür değişiklikler geçirmiş. Çevredeki yerleşim yerlerinde onunla ilgili olabilecek başka adlar var mıdır? Adın topografya ve coğrafyayla ilintisi? Bölgeye yapılan göçler, gelen kabileler, bölgede kurulan devletler, prenslikler, beylikler.. O bölgede yaşayan insanların etnik kimlik yapıları. Dini inançları, mezhepleri ve geçirdikleri dönüşümler. Doğum, evlilik ve ölüm töreleri... Geçimlerini nasıl sağladıkları..

Kulak kabartma eyleminde bunların hepsini düşünür, göz önünde bulundurur. Yapılabildiği kadar.. Çünkü kolay bir iş değildir. Haftalar süren kapsamlı okumalar, incelemeler yapılması gerekir. Yorucu, yıpratıcı ve bazen hayal kırıklığına uğratan bir çabadır bu.

Kimi zaman sorun çözülmüş gibi gözükür ama kanımca çözülmemiştir ve hiçbir zaman da çözülmeyecektir. Nedeni, "gerçeklik betimlemesinin" rölatif olması. Tanrı'nın var olması dışında hiçbir şey yüzde yüz öyledir veya kesindir diyemeyiz. Kendi varlığımız, yazdığımız  şu satırlar dahi göreceli olgulardır ve varlığı ile yokluğu arasında bir fark yoktur. İlahi gerçekliğin dışında her şey göreceli olduğuna göre Balıkesir  sözcüğünün anlamını da o şekilde değerlendirmek zorundayız. Cumhuriyet Türkiye'sinde Balıkesir  sözcüğünün anlamı, Osmanlı'da, Beylikler döneminde, Bizanslılar zamanında, Romalılar zamanında, Selçuklular zamanında, Selçuklular öncesinde, Anadolu'ya gelen ilk göçmenlerin gözünde, göçmenlerin ana yurtlarında, göçmenlere bu ismi empoze eden rahiplerin, din adamlarının zihniyetinde. Sorular böylece karmaşık bir şekilde devam eder.

Bir araştırmacı, göreceli olan kesinleştiremeyeceği bir kavramın peşinden niçin ısrarla koşar. Bir mümin, günde beş defa niçin namaz kılıyorsa, onun için. Olguların veya gerçeğin peşinden koşmak ibadettir. Bu uğraşı Tanrı'ya ulaşma ve onu yüceltme çabasıdır. "Kurtuluşa erdim" diyemediğimiz için nasıl ki namaz kılmaya devam ediyorsak yüzde yüz kesinliğe ulaşamadığımız için araştırmalarımızı her hâlükârda sürdürmeye devam ederiz. Bu yazı Balıkesir  sözcüğünün anlamıyla ilgili ne bir ilktir, ne de son...... 

Çalışmalarımı şöyle bir yöntem üzerinde sürdürüyorum. Etimolojisi araştırılan sözcük buradan gelmiştir ve anlamı da şudur, demek yerine olası morflar üzerine odaklanıp onları açıklamaya, ilineklerini tespit etmeye çalışıyorum. Veri sözcüğün ele alınan morflara ne kadar dayandığı veya dayanmadığı göreceli bir konu oluğundan bunu okuyuculara bırakıyorum. Kendi görüşlerim çok daha rölatif.. Bunu yaşayarak ve tecrübe ederek öğrendim. Okumalarım derinleştikçe, geniş bir çerçeveye oturdukça görüşlerimi sürekli değiştirmek zorunda kaldım. Bundan sonra değişmeyeceğinden emin olamadığım için hüküm belirten cümleler kurmak istemiyorum.

Gerçeklik avucumuzda tutmaya çalıştığımız, yerinde durmayan  civa damlacıkları gibi...... Dile getirdiğimiz görüşlerin hepsi, zayıf ve titrek bir gölgeden ibaret.
------------ 
Değişik sözcükler, morflar ve anlamları.. (Kırmızı yazılar yazara ait)
------------
Kesir - Kesarin ilişkisi.
------------
Kesarin: Asura'yı, Rekkase'yi öldüren Hanuman'ın babası..

Kesarin : Orissa'nın bu Budist hükümdarı, orijinal bir Subhakarasimba'yı (veya kesarin) akla getirdiğine inanılan "saf olanı yapan talihli hükümdar, arslan" olarak Çince çeviride verilmiştir. (COP, 1985)[
Subha-Kara-Simba: Monk, Monah veya Moni. Tipik olarak yoksulluk, iffet ve itaat yemini altında yaşayan dini bir topluluğunun üyesi. Keşiş. Baba veya Dede..  Milattan sonra 700'lü yıllar. Trakya'daki Keşan sözcüğü geliyor akla. Moni, Keşan, Kesarin.. "Kasta-Moni", "Balıkesir".. ]
----------
Aynı şekilde Kesarin adı her iki hânedanla ortak olarak ilişkilendirilmektedir. Pandu-vamsa'nın ilk üyelerinden Bhavadeva, Ranakesarin olarak da biliniyordu ve aynı zamanda Pandu-vamsa'nın küçük erkek kardeşinin adıydı. (Prachya , 1979)
----------
Dünyanın nefesi olan Kesarin 'in karısına, Vâyu'ya  babalık yaptım. Ben maymun Hanuman'ım, ey nilüfer gözlü. Büyük kahramanlar, tüm maymunların efendileri, güneşin oğlu Sugriva'yı,  maymunların krallarını beklediler. (Laine, 1989)
----------
Hanuman'ın babası Kesarin, asya kesari nama vai pita : Kelimenin tam anlamıyla, "babası gerçekten Kesarin olarak isimlendiriliyordu." Kesarin, hanuman'ın nominal veya yasal babasıydı. (Uttarakanda, 2016)
---------
Kesari , doğası gereği cesur ve meraklı olan bir erkek vanaraydı. Ve aynı zamanda kabilesinin şefi.. Hanuman'ın babası ve Anjana'nın kocasıydı. [
Vanara : Maymunlar gibi ormanlarda yaşayan siyahi bir kabile]
---------
Kesari, bir erkek vanaranın (bir Hindu destanı olan Ramayana'da, doğası gereği cesur ve meraklı bir grup maymun benzeri insansının veya maymunların) şefiydi.

O aynı zamanda Hindu maymun tanrısı Hanuman'ın babası ve Anjana'nın kocasıydı.

Hanuman doğmadan önce, Kesari farklı kutsal yerleri dolaştı ve ne zaman manzaralı güzel bir yer bulsa orada uzun süren bir meditasyon oturumu yapıyordu. Bu oturumlarda Anjana ile birlikte, bir oğul vermesi için tanrı Shiva'ya dua etti.

Onların bağlılıklarından ve dualarından memnun olan Shiva, bu isteği kabul etti ve  böylece Hanuman doğdu.

Hanuman, Shiva tarafından bilinen başka bir isim olan Rudra olarak da adlandırılır.

Kesari, siyâhi renkte güçlü bir liderdi.

Bir keresinde Gokarna'da (Karnataka'da bulunan Efendi Shiva'nın kutsal yeri -
GökDağ'da) ikamet ederken, oradaki kutsal azizlere zulmeden canavar Shambasadana'yla yüzleşti. Ona  yumruğuyla sertçe bir şekilde vurdu. Aralarında müthiş bir kavga oldu ve sonunda onu öldürmeyi başardı.

Kesari, Sugriva'nın veya maymunlar topluluğunun şefiydi. Kesari, Sugriva'nın ordusuyla birlikte Lanka savaşında da cesurca savaştı. (Quora, 2021)

[
Kesari, mitolojik olarak ilkel bir kabilenin şefi. Güçlü ve kuvvetli. Yeşilliklerle dolu güzel bir görünüme sahip, cihannüma tarzı bir yer gördüğü her yerde oturup meditasyon yapan bir kişi. Rakkase adlı rakip bir keşişi öldürüyor ve bölgedeki azizleri rahatlatıyor. Burada, cihannüma tarzı yeşilliklerle dolu, güzel ve uygun bir yer gördüğünde. deyişi dikkatimizi çekiyor.]
--------------
Kök-Türk soyuna mensup ilk Buhara hükümdarı Türk Hakanı Kara Çurin'in oğlu Şir-i Kişvar (İl Arslan) unvanını taşıyordu. Budizmi devlet dini olarak altıncı yüzyılda kabul eden Taspar Keganda Arslan unvanına sahipti. Bundan sonra Arslan veya Kesari (Kesarin: Sanskritçe uzun yeleli arslan) unvanı ve Burkan'ın simhâsana'sının mümasili "arslanlıg örgün" (arslanlı taht) Türk hükümdar ve ulularının alameti oldu. (AÜ-EF, 1985)

[
Balıkesir, metaforik olarak Aslanı Bol olan yer anlamında mı? Aslan sözü gerçek anlamında mı, yoksa metaforik mi? 'Aslan' meditasyon yapan bir derviş, monk, moni mi? Aslan, "rekkâselere karşı çıkan" bir bilge, bir derviş-kral mı? Maymunlara benzetilmesi, maymunumsu denmesi bir ötekileştirme yaklaşımı mı? Aslan, Puli anlamında mı? Sözcük Puli-Kesir'den geliyor olabilir mi? Kişvar ve Keşan sözcükleri arasındaki benzerlik. Bunlar görmeden geçilip gidilecek işaretler değil. Kesari'nin yeleli arslan anlamına gelmesi...... Heybetli, ünlü, tanınmış, çevresine kendisini kabul ettirmiş kişi. ]
--------------
O devirde Kök-Türk kağanları Kaşgar'ın 400-500 km. kadar kuzey-doğusunda bulunmakla beraber Kaşgar onlara tâbi idi. Kök-Türkler 439-460 arasında Turfan Vahası'nda bulunuyorlardı. [..] Bayraklarında kaplan ongunu [
kaplanın ruhunu temsil eden simge] bulunması sebebiyle, onlara "Kaplan gibi cesur askerler" (Hu-pi) deniyordu. Böylece Budist Türk edebiyatında kahramanlara "Kesari" (uzun yeleli arslan) yanında "Tonga" denmesi, "Chou" ve Türk geleneğinin tezahürü idi. "Tonga" unvanı, Budist metinlerde  Kşatriye (alp ve hükümdar sınıfı) karşılığı olarak da kullanılmaktadır.  (AÜ-EF, 1985)

[
Bu cümlelerden Kesari'nin Arslan anlamına geldiğini ama aslında dört kast sınıfından ikincisini temsil eden Kşatriye ile ilişkili olduğu sonucunu çıkarabiliriz. "Kasta-Moni" sözünün Kşatriye-Keşişi  veya Kşatriye-Monku  anlamına geldiğini düşünürsek Balı-Kesari sözcüğü de bir şekilde derviş veya aziz olarak görülen kişi veya kişilerle ilgili olabilir. Veya Kşatriye  kastından insanların çoğunlukta olduğu yer.  Kesarîler, Tongalılar kendilerini şu veya bu nedene Kesari  sınıfında değerlendiriyorlar. Yani hükmeden, yöneten sınıfta. (Tonga ve Tosya.?)
------------
Esin'e göre Budist metinlerde "Kesari arslan" (uzun yeleli arslan) ve "uzun saçlı tonga" (kaplan ) tabirlerine rastlanması bunu göstermektedir. (Çoruhlu, 1995)

[
Tonga'nın Sanskritçede Puli sözcüğüyle ifade edilmesini dikkate alırsak Tonga-Kesari sözcüklerinin "Kaplan ve Aslan" anlamına geldiğini görürüz. Eski Türk geleneğinde kahramanlar Tonga ve Kesari sözcükleriyle tanımlanıyorsa Pali - Kesari terkibini Kaplan ve Aslanların  yeri, onların yuvalandığı, yerleştiği topraklar olarak anlamamız gerekebilir. Ama niçin arslan ve kaplan sözcükleri yan yana. Sadece aslan veya sadece kaplan sözcüğü niçin yeterli olmuyor? Aslan 'erilliği' ve kaplan 'dişiliği' simgeliyor olabilir mi? Kesâri'nin Asura'yı veya Esîre'yi öldürmesi ne anlama geliyor. "Öldürme" mecazi bir anlatıma mı dayanıyor? ]
------------
Geser: Cesur, yiğit, kahraman, cengaver, korkusuz manalarındaki sözcüğün Gezer/Kezer/Keser söylenişlerine de rastlanır. Türkçenin farklı lehçe ve şivelerinde  saçın baş üzerinde topuz şeklinde düğümlenmesi de yine bu kelimelerle ifade edilmekte olup özellikle erkekler için bir tür cesaret veya yiğitlik simgesi olarak kabul edildiği görülür. Fakat bu iki anlam grubunun birbiri ile bu şekilde kesişmesi tesadüfi midir? Bu konuda eldeki verilerle şu an için kesin bir şey söylemek zordur. Saçın topuz yapılarak özellikle erkekler için bir tür statü simgesi olarak kullanıldığı bu anlayışın çevre kültürlerden (Çin, Tibet veya bunlardan aktarılan Moğol etkisiyle) gelmiş olma ihtimali yüksektir. Saç ile ilgili manalarında sözcük Türkçeye daha yakın durmaktadır ve kesmek  kökü ile ilişkilendi­rilmesi mümkündür. Yine de sözcüğün saç ile alakasının da Hint-Avrupa kökenli olduğu iddiası da bazı Avrupa kaynaklarında öne sürülmüştür. Cesur, yiğit manaları için ise etimoloji daha karanlıktır. Gesar / Kesar söylenişleri üzerinden Batı kökenli imparatorluk unvanları olan "Kayzer" ve "Sezar" kavramları ile ilişkilendiren araştırmacılar dahi olmuştur. Ayrıca kimi kaynaklarda Tibetçede yeniden doğuş manası ile bağlantı kurulduğu da bilinmektedir. (Karakurt, 2017)

[
Uzun saç ve saçın topuz yapılmasına  vurgu yapılıyor. Bu önemli. Uzun saç ve topuz.]
-----------
Gasar, [
Agsar, Agasar]: Seven kişi, koca (Tan G. G., 2018)
----------
Kesari Balakrishna Pillai (1889-1960): Birçok kişi tarafından modern Kerala'nın en etkili düşünürlerinden biri olarak kabul edilen Malayalam bir yazar, sanat-edebiyat eleştirmeni ve gazeteci. Kesari adlı gazetenin kurucusu. Modern Malayalam edebiyat eleştirmenlerinin üç önemli figüründen biri. (Wikipedia, 2021) [
Sözcüğün kaynak ülkesini göstermesi açısından önemli]
-----------
Kesari - Esir İlişkisi
-----------
"Esir" sözcüğü kin ve kızgınlıkla karışık belirli "arzular" anlamındadır. [D'esir, Desire, [Dizayr] (Flanery, 2019)
--------
Ese, Eze, Esseh, Essah, Asıl : Cehennem taşıyıcısı. Mutlaka, kesinlikle gel.  Sürekli olarak. Her zaman. Daha doğru olan. Çok doğru. Gerçek olan. Kök. Temel, asıl. Orijin, çıkış yeri -"Kesinlikle bizimle gel, yoksa kafanı keserim". Öğleden sonra, gün batımı. Alacakaranlık. İkindi namazı vakti. Asr. (Chyet, 2020)
---------
Esir : Babilce dilinde karşılığı ittu  ve anlamı tam olarak bilinmemektedir. Hit [
His]adlı kasaba ismi ondan türetilmiştir. (BU-CS, 1959)
---------
Osmanlıda 'esir' kelimesi köle  veya tutsak  anlamına gelir  ve yönetici seçkinlerin daha geniş bir nüfusa gerçek anlamda hakim olduklarını gösterir. (Erimtan, 2008)
--------
Esir, esre  'sarhoş olan'  veya 'sarhoş olmak' anlamında. Fiil olarak kullanıldığında "sallanmak" sözcüğünün metanomik anlam-bilimsel değişime uğramış  hâli. (KA, 2005)

[
Metanomik: Bir kelime veya bir ifadenin yakından ilişkili olduğu başka bir ifadenin yerine geçtiği konuşma şekli. Birleşik Devletler hükümeti  için "Beyaz Saray" veya askeri bir harekât durumunda "kılıçlar çekildi" ifadesinin kullanılmasında olduğu gibi.

İzlenim veya etki bırakan anlamına gelen 'Âsar' / "Âşar" sözcüğüyle birlikte düşünüldüğünde etki bırakan  ve sallanan  anlamlarının bir mecaza işaret edebileceği. 

"Salat el Asr", Asar, öğle sonrası namazı...

Esir, Asur, Asr ve Asar sözcüklerinin farklı olan literal anlamlarının arka planında kromozom ortaklığı söz konusu olabilir ve bu anlam büyük bir ihtimalle Tanrı'ya işaret ediyor. Balı-k-Esir, "Tanrı'nın bolluk ve bereket verdiği yer"?..  Üretkenliğin çok olduğu yer.]
--------
Asar (Asr), Süleyman peygamberin [
yaz. o vakitte] kıldığı bir namazdı. (ICS, 1987) [Asr, Asar, Esir sözcüklerinin çok eskiye uzanan bir mazisi olduğu anlaşılıyor.]
--------
Asar ve Rasa, evrendeki en yüksek frekanslı enerjilerin erkek-dişi karşılıklarıdır. (Latherow, 2015) [
Raz-Grad şehir adı.. Tanrıça'nın şehri.. Bütün şehirler, topraklar ve bölge isimleri hep tanrıçalara ait.. İstanbul, Lüleburaz, Alpullu, Kastamonu, Çankırı, hanım köyün adı Avluburnu.. Daganca veya Düğüncülü.]
-------
Glif (resimsel yazı)  okuma parçalarından biri olan Asar  Tanrı, eril enerji, eril aşk ilgisi, pozitif enerji anlamında. (Reed, 2021)
-------
Eser, Eswara, Esir Sözcükleri
---------
Yerleşim yeri adlarında son ek olarak -eser, -esir  morflarının yer aldığı bölge Hindistan. Bengal'in Cuttack bölgesinde böyle bir şehir adı var:  "Bhoban-eser". Araştırmak gerekir, 'Kütahya' adının Cuttah ile ilişkisi var mıdır? Bu ilişkiler Balık-Esir adının 'taşınmış' olabileceğini akla getiriyor. Tıpkı AlaPulli, Bargule, Keşan, Saray (Saraj), Mani-İssa, Biafra, Biga sözcükleri gibi.

Hindistan'daki Biala, Bialla gibi yerleşim yeri adları Balıkesir kelimesindeki ilk morfun Balık / Bulak olmayabileceğini düşündürtüyor. Biali  Bengal dilinde 'akşam yemeği' anlamında. Bahl  "güçlü", "hatırlı" anlamında bir başka yerleşim yeri adı.

Nüanslı söyleyiş ve yazım farklılıkları bulunan bu sözcüklerin arka planında ortak bir anlam olabilir. Kabilelere veya yerleşim yerlerine ad olarak verilirken anlam farklılaşmalarının ortaya çıkması doğal. Literal anlamların bir kısmı mecaz niteliğinde gözüküyor. Farklı gibi görünen anlamlar örtük planda belli bir olguya işaret ediyor olabilir. 
-----------
Balak-Bulak İlişkisi
-----------
Bulak: Kaynak suyu, kaplıca, sıcak sular, Ilık sular. Bulak, Kutadgu Bilig'de , "su kaynağı veya gözesi " manasına söyleniyordu. (Ögel, 1978) [Balık-Esir: Esir'in sıcak suları, doğal kaynak suları, ılık sular; Bulak'ları çok olan yer, Bulaklıca, Tanrı'nın bahşettiği kaynak suları bölgesi. Bulak = "Ak-Bal", "Beyaz Bal"..]
--------
Buradaki en önemli köy Taş-Bulak'tır (Kayadan çıkan kaynak). (Mitchell, 2008)
-------
.. kutsal bölgenin çalıları ve Chungkur-Bulak [delikte bahar, delikten kaynayan su] olarak adlandırılır. (Verschuuren & Furuta, 2016) [
Spring  sözcüğünün bahar, çiçek ve kaynak suyu gibi anlamlara gelmesi.]
-------
Bulak:  Artezyen, ayazma, kaynak suyu, çağlayık, çeşme, çırçır, çokrağan, gayzer, göz, göze, ılıca, içmeler, kaplıca, kaynaç, kaynarca, kısıklı, kuyu, memba. (Moran, 1992)
-------
Bâoli: Kaynak suyu. (Punjab (India), 1920)
-------
Bulak, 'bunar' [
pınar] (Acıpayamlı, 1976)
-------
Souk - Bulak ( Soğuk çay ) şeklinde tesmiye edilirler. (Radlov, 1986)
--------
Yarkın bulak, Temmuz günü salkın bulak,
Sana kalbim ebediyen sönmez yangın bulak (Basat, 2000)
--------
Bulak-balik, Bolak-balik: İleri-geri, bir ileri, bir geri. (Sutjaja, 2013) [
Yer altından çıkan kaynak suyunun fokurdaması]
--------
Bule, Büle: Beyaz tenli kişi. Pambuk. Beyaz olan.  Beyaz yüzlü, albino. Alben, Ayben.  Bulu: Tüylü, kıllı. Vücut kılı. (Davidsen, 2014)
--------
Bul: Çıkmak, yaklaşmak. Sokulmak, içeri girmek. (Bir adam olarak, balık olarak veya suyun içindeki bir dal veya tahta parçası olarak). Uzak ufkun altında gözüken semavi varlıklar. Balan, Rabul, Timbul, Jebul. (Wetenschappen, 1862)

Bulak-Balık: Bükmek ve döndürmek. Başka bir şekilde yatırmak. Bir sepette şişeleri boyun boyuna gelecek şekilde yatırmak. Yan yana yatırılan bambu çubukları. Birisinin tepesinin diğerinin kökünün üzerinde olması  (Wetenschappen, 1862)  [
Bulak-Balık sözcüğü ile Balık-Esir sözcükleri arasındaki ilişki.. Yan yana yatan iki şişe., tepe-kök ilişkisi ]

Bulakan: Suyun kabarcıklar çıkararak kaynadığı ve yeryüzüne çıktığı yer. Girdap, fokurdama.  (Wetenschappen, 1862) [
Balkanlar sözcüğünün "Kaplıcalar bölgesi" anlamına gelmesi." Bulgaristan'ın İzlanda'dan sonra dünyada en çok termal su kaynakları olan ülke olması.]

Bulan: Ay. Literal manada, uzaktan geliyor gibi gözüken. Büyüklüğü sürekli artan. Müteakip gecelerde gelen, yaklaşan, sokulan; öyle ki sonunda bulled  veya yuvarlak hale gelir. Arapça 'saban' veya  'bulan' ayı  (Wetenschappen, 1862) [
Metaforik olarak Tanrı anlamında olabilir]

Bulanan: Ayda bir hastalanan, Menses. Aybaşı, âdet görme, regl.  (Wetenschappen, 1862)

Bulan-bulan: Nehirlerdeki bir balığın adı. Megalops Indicus.  (Wetenschappen, 1862)

Buled: Yuvarlak. Ama tam yuvarlak değil eliptik. Dairesel  (Wetenschappen, 1862)

Buli-Buli: Kapaklı bir kap. Üzerinde kapağı bulunan bir kase. İçine yağ konan kase.  (Wetenschappen, 1862)

Bulu: Bir insanın veya hayvanın vücudundaki kıllar. Fakat başındaki kıllardan değil. Kuşların tüyleri. Yazı yazmak için kullanılan tüy (!)  (Wetenschappen, 1862)

Bhuban (Bhubaneswar, Bhubaneser, BhubanEsir, BabaEsir, Buban, Baban): Bhuban, daha doğrusu Bhuvan  Vara'dır. Evrenin Efendisi. (Asiatick, 1808) [
Vara, Veren, Mâ-Verâ-ün-Nehr... Nehir sayesinde veren anne. "Ma ve beraberinde Ra'nın nehri", Veya erkeğin / Tanrı'nın nehri üflediği ruh sayesinde veren anne.. ]
----------------
Bhubaneswar, Buban-Esir:  Lord Lingaraj'ın adından sonra yazılır ve dünyanın efendisi anlamına gelir. (Behura & Mohanty, 2005)
--------------
Şiva'nın unvanlarından biri Bhuban, daha doğrusu Bhuvan - I'S'WARA, Evrenin Efendisi.

[
Şiva'ın unvanlarından birinin 'Buba' olması.. Baba, Dede geleneğinin Hindistan topraklarındaki kaynağının Şiva olduğu anlaşılıyor. Esir sözcüğünün isvara , esir, işvara, işveli  , yerinde duramayan  sözcükleriyle olan ilişkisi?.... Balık-Esir sözcüğünü "işveli balık" veya "dans eden balık (Lusiya - Laz)"  olarak anlayabilir miyiz? İşvar, Asar'ın haleti rûhiyesini veya yaratma eyleminin formunu yansıtıyor gibi. "İş yapan" anlamındaki İşvâr sözcüğünü 'işgüzar' anlamında ele alırsak 'dans eden', 'yaratan' 'işveli', 'çalışan balık' betimlemesiyle  Tanrı'ya işaret edildiği anlaşılıyor. Balik-Esir, Balik-İşvar  anlamında..  Oynak, yerinde duramayan balık. Tanrı kendisine veya Tanrı'nın insanlara bahşettiği üretme, bereket verme, çoğaltma özelliğine atıf olabilir. Türkler Balık-İşvar  sözcüğünü kendi şiveleri, anlayışları ve ağız yapıları içinde dönüştürmüş olabilirler. Kavram Şiva kültünden çıkarılarak İslami anlamda Tanrı kavramıyla ilişkilendirilerek  "Bolluk ve Bereketi çok olan yer" anlamında mı kullanıldı? Bu dönüşüm sonucunda artık balık, 'balık" değildir ve 'esir sözcüğü de "işvar" değil. Balık-Esir, Bâoli-Kesir olarak anlaşılır. "Kaynak suları çokça olan yer"..  Görünen anlam ve arka planda kalan örtük anlam belli belirsiz bir etkileşim içinde kocaman bir anlam yumağı oluşturur. Belleğimizde sadece kolay anlamları tuttuğumuzdan Baoli = 'Kaynak suları' ve Kesir = 'Çok'  anlamı daha çabuk benimsenme ihtimaline sahip.
-------------
Balık ve Asar terimiyle ilgili olarak
-------------
Balık, Lusiya : Tanrı bir yeşil kaya yarattı. Onun ululuğu yedi kat gök, yedi kat yirceydi. Pes, ol öküzün ayakları anun üzere karar duttu. Pes ol kayanun yiri olmadı. Tanrı teala bir ulu balık yarattı, adı Lusiya; ol kayayı onun arkası üzere kodi ve ol balık deniz üzere ve deniz yil üzere ve yil kudret üzere durur. (Emre, 1942)
------------
Peygamber (SAV)'e yer neyin üzerinde duruyor, diye soruldu da o; yer su üzerindedir, dedi. Su neyin üzerindedir, diye sorulduğunda o; su bir kaya üzerindedir, dedi. Kayanın nerede olduğu sorusuna o; iki tarafı arşla birleşen bir balığın sırtı üstündedir, cevabını verdi. Balık neyin üstünde duruyor, sorusuna da dedi ki; Balık ayakları havada duran bir meleğin omuzları üzerindedir. (Yeniçeri, 1992)
------------
Tanrı, denizdeki balıkları, O'nun ilk ve en önemli başarılarından biri olarak yaratmıştır; ve o zamandan beri, Tanrı'sal  gizemin en çok sevilen sembolü olarak hizmet etmektedir. (Moore, 2003)
------------
Assur: Asurluların denizden doğduğuna inanılan  "balık-güneş tanrısı". (Hewitt, 1895) [
Bâlik  bilmezse Halik  bilir sözünün arkasında yazılış ve söyleyiş benzerliğini  ifade  eden cinaslı bir anlatım var. Açık söylenmese de Bâlik  sözcüğüyle  bir taraftan insan, bir taraftan da Tanrı kast edilmekte. Örtük söylemin kökeni Asurlulara, Sümerlere kadar uzanıyor.]
-----------
Asar: Bir tür balık tutma sepeti (PCAS-UPS, 1975)
----------
Bu tütsülenmiş balığa yerel lehçede ikan veya asar (ikan = balık, asar = duman) denir. (Matsuyama, 2003) [
Balık esir: Tütsülenmiş balık]
----------
Asar-u: Balık yakalamak. İzar- denizde balık tutmak. Gece balıkları çekmek için fener kullanarak denizde balık tutmak. Sığ sular ve yerlerde yiyecek aramak. Bitmek, sönmek. Yanıp kül olmak. Baskın, hücum. Yiyecek peşinde koşmak. Balıkla ilgili faaliyeti icra etmek, yapmak. Balık avlamak. (Robbeets, 2005) [
Balık-Esir: Balık tutulacak yer, Balığı çok olan yer.  İsar  sözcüğünün balık tutmak anlamına gelmesi. Pınar-Hisar sözcüğünü 'hisar' ve 'pınar' sözcükleriyle ilişkilendiriyoruz ama 'balıklı pınar' veya 'Tanrı'nın pınarı anlamına da gelebileceği anlaşılıyor. Kelimenin kökünün isa-r olması onu 'Tanrı' kavramıyla ilişkilendiriyor. Balık ve Esir (İsar, İzar) ikilemeli - (pleonastic [plyonastik]) bir ifadelendirme olabilir. Balık-İzar: Tanrı'nın güzel toprakları, Tanrı'nın şehri ]
---------
Asar-ı Bülüg   [
Balıg-Esir]: . erkek veya kız olsun on beş yaşına vasıl olmuş iken kendisinde "âsâr-ı bülûğ" zahir olmayan kimsenin gâlib ve şâyia nazaran hükmen baliğ addolunmasına (Çeker, 1985) [Balig-Esir: Olgun topraklar, Verimli Topraklar, Üretken topraklar, Büluğa ermiş topraklar]
--------
Balık: Etimolojik olarak balık eski Türkçede bir hayvan adı , çamur , sığınak , kale , şehir anlamlarına gelir. (TDV, 2002)  
--------
Balık 'şehir' anlamına gelen Eski Türkçe bir kelime. Balık sözünün bir diğer anlamı 'çamur'dur. [..] Moğollar Bala-Sagun'a Gu-Balık demişlerdir.  (TDVA, 1992) [
Balık-Esir, Esir'in Şehri, Asar'ın Şehri, Ose'nin şehri. İzar'ın Şehri]
--------
Balık , Orta Asya Türk belgeleri ve medeniyetinde sıkça geçen ve "şehir" anlamına gelen bir terimdir .  Balikhisar  adındaki balık teriminin , suda yaşayan canlı , balık olma ihtimali de vardır ama , buradaki çaylarda bu denli fazla balık olması ve hele de bu isimle hisar  isminin yan yana gelmesi oldukça uzak bir ihtimal gözükmektedir. (Çınar, 2002) .

[
Yazar 'balık' ile 'hisar' kelimesinin yan yana gelmesini anlamlandıramıyor. Fakat, hisar  sözcüğü yerine İşvar, Asar, Agsar sözcükleri konduğunda mecaz olarak daha anlamlı bir portreyle karşılaşılıyor.

Buradaki kaynak suyu, şehir, bataklık yer, balık  sözcüklerinin anlamı dişiliği temsil ederken İşvar, Esir, Asar veya Agasar işveli olmayı, erilliği  veya 'hisarı'  temsil etmekte.

Balık-Esir, eski Hint kültürüne ait motiflerin bir yansıması olarak "tanrıça ve Tanrının  ihsan ettiği bereketli topraklar veya yerleşim yeri" anlamında olabilir. 'Balık' sözü veya morfunun erilliği mi yoksa dişiliği mi temsil ettiği oldukça değişken. Kimi zaman erilliği, kimi zaman dişiliği, kimi zaman da her ikisini birlikte. Kültüre, kabilelerin anlayışlarına, toplumların sözcüklere yüklediği anlama göre sürekli değişkenlik gösteriyor. Sabit bir konum ve anlama sahip değil.

Esir'in 'hisar' ile ilişkililiği en büyük Tanrı  anlamındaki "ishwar" sözcüğünün dönüşümüyle ilgili. İşvar; Işık-veren, yaratan, en büyük Tanrı, Hisar... 

Balık-Esir, İşvar'ın, En Büyük Tanrı'nın, Allah'ın Şehri..  Allah'ın bolluk ve bereket verdiği yer. Allah'ın ihsanını cömertçe sunduğu yer.

İşvara veya İşvar'ın Lord Şiva'nın lakabı olması nedeniyle bu görünümden kinaye olarak Balık-Esir sözcüğünü Tanrı'ya merbut aziz insanların bulunduğu şehir olarak da anlayabiliriz. Hint kültüründe "İşvar" yaratma-üfleme eylemiyle ilgili olarak düşünüldüğünde bu kez 'balık' sözcüğü 'dansçı' veya 'dans' eylemi olarak değerlendirilmekte.. Balık-Esir, İşvar'ın üzerinde dans edip ruhundan üflediği topraklar.]
------------

Agsar - Esir - İshvar ilişkileri
-------------
Sonra çiftçinin üzerinde ağşar vergisi denilen bir belâ vardı . Mahsulün meselâ onda birini on ikide birini almak sureti ile konmuş bir vergi böyle olsaydı yine iyi idi. Mahsul olduğu zaman vergi alınacak olmadığı zaman alınmayacaktı. Fakat. (Bozkurt, Essad, & Peker, 1997) [Agşar [Agsar] ve Öşür sözcükleri arasındaki ilişki. Agsar sözü Öşr'e dönüşmüş olabilir mi? Öşür, evet "onda bir" anlamında ama, Agsar daha çok "Tanrı vergisi" gibi bir anlama sahip olabilir. Agsar sözü Asar, İshwar'a daha yakın duruyor. Agsar,  'tanrı adına toplanan' bir vergi olmalı.]
---------
"İşlerimiz agsar" ifadesi.... "Aksar" anlamında.... Engellenir demek. Bu sözü "İşlerimiz Tanrı'ya kalır"  şeklinde de anlayabiliriz. 

Aksar  sözü ile Akhisar ve Aksaray kelimeleri anlamdaş gibi gözüküyor. Yüce Agsar, yüksek kulelerin simgesi olarak Akhisar veya Aksaray. Balıkesir ne kadar Tanrı'nın beldesi ise Akhisar veya Aksaray da o kadar. Veya Alpullu, Bergule, Lüleburgaz.
----------
Kala'nın son Biza's devrinde ve bunu takibeten Osmanlılar çağında dere beylerinin iskân yeri olduğunu zannediyoruz. Ağsar (Akhisar) kalesi. (Gökoglu, 1952). [Agsar Kalesi: Tanrı'nın kalesi... Nasıl ki şehirler Tanrı'nın şehirleri ise Kaleler de öyle. Kalelerin yüksek burçları Asar'ı, Ose'yi, Köse'yi hatırlatma özelliğine daha fazla sahip. Müslüman olmamız nedeniyle "Tanrı'yı" diyoruz ama iki bin yıl öncesine gidildiğinde Tanrı-tanrıça birlikteliğinin...... Kale, burçlarıyla Tanrı, surlarıyla tanrıça...... Şehirler dağ veya tepeleriyle Tanrı, ovaları ve vadileriyle tanrıça.]
-----------
[Ag, morfunun beyaz anlamına gelmesi.]
Gümüş sembolü ( Ag ) beyaz anlamına gelen Latince argentum'dan gelir. (King & Caldwell, 1967) [Agsar, "beyaz-sar" demek ve örtük planda Tanrı'ya işaret etmek üzere kurgulanmış.

İlginç bir şekilde bilim insanları kimyada gümüşün simgesi olarak yerleşmiş olan bu kavramdan hareketle  Ag/Ak kısaltmasını benimsemişler.

Argentum (Ercan, Arjantin, Ersin, Ersu) "Beyaz, parlayan su" anlamında. Veya Tanrı tarafından  üflenen ruh. Bengisu pınarı. Ölümsüzlük iksiri.

Kuran'daki alak sözcüğü geliyor aklımıza. Alak, 'alaca' demek veya beyaz-sarı renkte olan.. Alak, alaca ve agsar  sözcükleri anlamdaş.. AgSar, onu yaratan Yüce'ye, yüksek bir Âlî'ye işaret. Agsar, Tanrı demek değil ama Tanrı, onun tahtında müstetir.. Dolaylı olarak veya işâreten Tanrı. 

Aga ve agsar  sözcükleri ilişkili.. Aga, "Ag'ın sahibi olan" anlamında ve örtük planda yine Tanrı'ya  gönderme içeriyor. Bütün bunlar, günlük kullanımda görünmeyen arka plan anlamlar. Buzdağının su altında kalan bölümüyle ilgili.

Zer/Sar/Şar/Tar/Çar sözcükleri Sümercede yazmak,  Sanskritçede halleden anlamında. Afrika dillerinde bir şeyi "ekmek" demek. Zaman içinde ok, baş, lider, prens, kral, şârî, dağ, güçlü, evlilik, sarı, koruyan, yardım eden, Tanrı  gibi anlamlarda kullanılmış.

Agsar, insanın Tanrı ile olan ilişkisinde çağları aşıp Bigbang  kuramına kadar uzanan fizikötesi bir anlama sahip. Anakronik bir kavram... Ishwar, İşvar, Xwâra, Eser, Esir, Şirvan, Ashur, Aşure, Aşer, Aşır sözcükleri derinliklerde bir yerde ortak "kök hücresine" sahipler. Literal anlamları farklı olsa bile, temsili bir kod olarak söyleyelim, hepsinde K11 geni var.

Kültürler ve değişik inanç grupları anlamına gelen kült'ler agasar  sözcüğünü veya Tanrı'sal toz ruhu' nu farklı renklerle tanımlamışlar. Kırmızı, Sarı-Kırmızı, Beyaz, Ak-Sarı, Sarı, Kavuniçi, Kırmızı-Beyaz.. Biz sonuncusunu tercih etmiş onu Bayrak haline getirmişiz. Bu anlamda Türk Bayrağı bir yaratılış, türeyiş felsefesidir veya Tanrı'yı yücelten, onu zikreden bir simge, bir alem, bir dikit. 

"Şâri" sanırım bu anlam yumağını en iyi açıklayan sözcük. Agsar, şârî'dir, yani yaratan. Evrenin ve dünyanın seyrü-sefa etme kurallarını belirleyen. İnsanların bireysel düzeyde birer Agsar olmaları Tanrı'dan alınmış yetki veya ruhun özelliği nedeniyle..  Köylü kızı Fadime, yaktığı türküde "Ağasar'ın dereleri, aksun yukarı aksun" derken belki gönül prensi Temel'i düşünüyor ama, örtük planda yüzyıllara sâri bir yaratılış destanını dile getiriyor.

İki Agasar var. Birincisi komşu köyün delikanlısı Agasar ve İkincisi bütün Agasar'ların mebdei, heyûlâ-i evvelde  veya primordial zamanda ilk ruhu üfleyen Agasar.

Bu anlamda Agasar, "özel bir Tanrı" adı olmayıp, Tanrı'nın vasfı, sıfatı, bahşı, nusreti niteliğinde. Agasar, bırakılan Âsâr anlamında . Bırakılan eserler..  Esîrler.. Nişâneler.. Biz "esir" sözcüğünden "köleyi" anlıyoruz, oysa Agasar, Tanrı'nın gölgesi kral,  prens, eril enerji, beril su, üretilen ballar, yeşillikler, buğdaylar, koyunlar-kuzular, sığırlar, insanların kullanımına serdedilmiş  nebâtât, hayvânât, mâdenât, dağlar, taşlar, hava, gökyüzü, gazlar, gezegenler, tüm evren...

Balık-Esir, "Âsar'ı bol olan Belde" manasına geliyor. Fakat o asarı veren Asr'ı düşünmek zorundayız. Balık-Esir; Asr'ın, Asur'un, Esir'in, Usr'ün, Agasar'ın toprakları demek. Asar'ın güneşi, suyu, havayı, hayvanları, bitkileri her şeyi cömertçe boşalttığı, bol bol verdiği, ihsan ettiği yer.

Yavuz Selim'in "Sanma şâhım, herkesi sen sâdıkane yâr olur" dizesiyle başlayan güzel bir şiiri var...... Aynada, aksimizi görmemiz gibi bir şey. Benzeri bir uygulamayı hattatlar yapmışlar. Aynı ayeti, dizdikleri istifin üzerine tersinden yazarak anlaşılması zor, girift bir metin üretmişler.

"Altı da bir, üstü de bir" diye bir klişemiz vardır..

Doğmak, ölmektir ve ölmek yeni bir doğuş. Doğum, evlilik ve ölüm Tanrı fikrine öyle bir kodlanmış ki evrende düşünebileceğimiz hiçbir şey onun dışında değil. Yazı ustalarının "tecahülü ârif" sanatı geliyor aklıma. Bu şehre Balıkesir  ismini veren kişi veya kişiler her nasıl bulmuş, düşünmüşlerse... Bilerek veya bilmeyerek Yavuz  Selim'in izinden gitmişler. Biz, balık nedir, esir  nedir? Esir sözcüğüyle acaba hangi kölelerden  söz edilmek isteniyor, şeklinde akıl yürütmeye devam ede duralım...... İstediğimiz kadar bilgiç teoriler üretelim...... O gizli şifrenin yanına bile yaklaştığımız kanaatinde değilim. 

Sadece tecahülü ârif sanatı veya ters yazan hattatların uygulaması açısından mantık yürütmek istiyorum. Bâlik, Hâliktir. Hâlik, Esîr'dir ve Esîr ise Balık. Beyaz ışığın veya Tanrı'ya ait nurun üçgen prizmasında (üçgen?) kırılmasıyla ortaya çıkan Balık, Halik, Esir, Agasar, Alapullu gibi milyonlarca renk.... Hangi birisini tanımlayalım. Renkler bize vakit kaybettiriyor, ama onlarsız yaşayamayız.
-----------
Essi, Esi Kavramları
-----------
Essi: .. sadece 'kaya' değil, aynı zamanda 'yuvarlak nesne, dut  veya başın alın bölgesine verilen bir addır. (Mithun, 2001)
--------
"-essi": (1) Su. (2)  [Argo] aşkın bir mutluluk, neşeli bir heyecan hissi. Kendinden geçme. Ester ve Esteri'nin küçüğü, ufaklığı. Özel isim, Bir dişi. (Wordsense, 2021) [
Balık-Bulak toprakları, insanların kendinden geçeceği çok güzel bir yer. Kadın gibi güzel. Tanrıçanın toprakları]
--------
"-essi": Birinci tekil şahıs ekini oluşturan ek. (Wiktionary, 2021) [
Bulak-ca, anlamında olabilir. Kaynak sularının bol olduğu yer.]
---------
"-ess": Belirgin şekilde dişil isimler oluşturan bir sonek. (Dictionary.com, 2021)
--------
.. Ens  biçimine girmesi, ünsüz ikizleşmesi ve sonra ses benzeşmezliği ile olmuştur: esi > essi > ensi ; krş. Türkmence TDS 820 est  maddesinde verilen örnekler: esi ayıl- 'kendinden geçmek, bayılır gibi olmak', essine gel- "kendine gelmek,. (Tezcan, 2001)  [
kendinden geçiren..]
---------
"-esse": Varlıkları veya kişileri ifade eden erkek isimlerin dişi biçimini belirtir. Alternatif formları:  -es, -ess, -asse, -as, -eyse, -eys, -eis, -isse, -ysse, -iss, -yss, -ys, -is  (Wiktionary, 2021)
---------
İspanyolca, Katalanca, Galiçyaca-Portekizce ve daha az ölçüde İtalyanca'da Latinceden gelen iki paralel paradigma vardır: Bir yanda "olmak" anlamındaki esse ile ilgili ser/èsser/essere  ve diğer yönden "durmak"tan gelen estar/stare . (Wikipedia, 2021) [
Balık veya Bulak olan yer]
---------
"-esse": Eril olanlardan dişil isimler oluşturmak için kullanılır. (wikwik, 2021)
[(Esse son ekini geniş ve kapsamlı bir şekilde ele almış) Bu görüş dikkate alınırsa Balık-Bulak sözcüğünü eril olarak değerlendirmek gerekiyor. Ancak morfların (veya son-eklerin) sürekli anlam değişikliği içinde olduklarını dikkate alırsak "öyle de olabilir, böyle de" gibi bir durum çıkıyor ortaya. Esas olan, bu ismin verildiği dönemde insanların ona hangi anlamı yüklemiş olduğu ve buna ilişkin elimizde kanıt yok.]
-----------
Kshîra (Snsk.),  Shîr (Frs.)  i.  Süt, ekşimik [Balık-Esir: Ekşimiği bol olan yer].
-----------
Balak-Balık  ilişkisi.
-----------
Balak, balaka: Çocuk, genç, oğlan, lad [Veya Laz]. Gençlik. Hayvanların yavrularına verilen isim. Beş yaşında olan genç bir fil veya fil yavrusu. Tanrı. Dîvan Çarı, Divan hakimi. [Cemaat lideri, Dîvâne kişi. Kendisini Tanrı'ya adamış olan. Ulûhil insan. Balayki. Ülâ.] Kasaba, şehir. Bir tür balık. Safdil, salak.  Zambak veya Vajra olarak tanımlanıp açılmış olan herhangi bir çiçek. [Aslan ağzı] Bulak-Batak otu [Karakofula otu] (Andropogon muricatus) (WordSense, 2021) [Bala ile  Pulu arasında ilişki olduğu anlaşılıyor. Muhtemelen farklı kabile üyelerinin ağzında aynı olgunun farklı şekillerde telaffuz edilmesi. "Bir tür balık" sözünün aynı zamanda mecaz olarak değerlendirilmesi mümkün. Budizm ve Hinduizm inançlarında dini kavramların sıklıkla mecazlara  açıklanması ilginç bir durum. "Balık" genital organlarla ilgili iki biçimli eşeysel  bir simge olarak görülebilir. Herhangi bir anlama yapışıp kalmadan, elimizdeki "anlam yumağını" evirip çevirerek ilerlememiz gerekiyor. Herhangi biri değil, duruma ve şartlara göre hepsi olabilir anlayışıyla.]
----------
Bulu : Küçük kıllı veya tüylü bir şey (Tan, 1973)
---------
Bülü bülü, Bili bili : Kümes hayvanlarını çağırma ünlemi. Tavuk (kelimeler.gen.tr, 2021)

[Bulak, Bulu, Bolu, Puli, Pulu veya Bili sözcüklerinin çoğunlukla dişil olduğu ve bazen eşeysel bir olgu ile özdeşleştirildiği. Dişil  ama eril  ögeyi de içinde barındıran figüratif bir temsil. Tanrı-tanrıça birlikteliğine atıf yapan ve bu temelde yaratılış konusu üzerinde meditasyon yaparak "aşkın" bilinçliliğe ve aydınlanmaya ulaşma eylemi. Balık-Kesari, Aslan'ın içine girip meditasyon yaptığı mağarası. Buda'nın yalnız ve sessiz bir şekilde tefekkür etmek için seçtiği dağ kayalarının içindeki bir oyuk.

Kesari adlı "ermiş liderin" veya "ermiş kahramanın" daganca olarak adlandırılan el değmemiş vahşi bir tabiat güzelliği içinde aşka gelerek Tanrı'ya yöneldiği yer. Yaratılış olgusunun üzerinde düşündüğü kafa yorduğu...

Balık veya Bulak "mağara"dan kinaye bir söz olabilir. Buda'nın derin düşüncelere dalıp  aydınlanmaya çalıştığı veya ulaştığı yer. Mağara; aslanın ağzı, dağda bir oyuk, dans eden genç bir kız, sarı-kırmızı renkli yaratılış bulacı 'alak'.

Balık  veya B-Alak sözü, "B'nin bataklığı" anlamında. Tanrıçanın bataklığı.. İnsanlığın ürediği yer veya yeryüzü.

Balak veya Balık, tabiatın harikulade güzelliğe sahip olan her yeri.

Batılılar el değmemiş, yüksek ve geniş bir bakış açısına sahip, tepelik, yeşillik, zemini sulak bu tür arazileri Vista şeklinde tanımlıyorlar. Sulak ve yeşillik bir yer... Ot, çimen ve meraların bol olduğu. Koyunlar ve kuzuların meleştiği, sığırların böğürdüğü...... Bu tür yerlerin hepsi Vista'dır, hepsi Bulak, hepsi Balık..

Bizim kabilenin insanları böyle yerlere Puli derler. Balık ile Puli aynı anlamda. Etrafı tepelik, orta bölümü verimli, sulak, yemyeşil topraklar.. Yağmurlar yağdığında vadisi cıvık batak, bulak olan bir bölge.. Buraları tanrıçanın evi'dir. Vadideki otluk alanlar, yeşil meralar mecaz anlamda tanrıçanın çayırı... Tanrıçanın saçları.. Budist gelenekte Yüce Tanrı'nın sevgili tanrıçasıyla güreşip üzerinde dans ettiği topraklar.

Bulak / Balık niteliğindeki toprakları Batılıların Vista  şeklinde adlandırmaları Orta Doğu kültüründen kaynaklanıyor. Arapların "ferc" sözü zaman içinde vista'ya dönüşmüş. Vedere, videre bizde vâdi olarak kodlanırken onlarda vista olmuş. Ve yine, bulak / balık sözcüğü "dört bir tarafı görebilen yer" cihannüma anlamında. Günümüzde her tarafı görebilen "yüksek kuleler" için kullanılmasına karşın geçmişteki anlamı biraz daha farklı. Trakya'da başımızı koyduğumuz yumuşak yastıklara puffuduk deriz. Bir köylüm, antika arabası Murat 124'ün ön camına Puffuduk kelimesini yazdırmıştı. Kendisini taşıyan, hoplatan arabayı öyle görüyor olmalıydı. Sezgiler önemlidir. Bana öyle geliyor ki bu balık /bulak kelimesi de öyle bir şey. Balık sözcüğünü Vista olarak değerlendireceksek cihannüma sözcüğüne "hanımın si'si" olarak bakmak zorundayız. Veya "hanım-si" birlikteliği (Ham-si). Söz nerden nereye gidiyor. Kaynaklara göre, "si" Sanskritçede argo anlamda kullanılan bir kısaltma. Aslı olan sekate, sikate  sözcükleriyle benzeri türevlerin "sapan", "nemli", "yaş" gibi anlamlarda olması cihannümayı pofuduk kelimesiyle tanımlamamızı gerektiriyor. Yumuşak kabartılı tepeler ve vadisi sulak, nemli olan verimli topraklar. Artık Vista /Balık sözcüğünü "veren topraklar" şeklinde anlayabiliriz. Biz kasabamıza ad verirken Balık sözcüğü yerine Pulik demişiz. Veya Puli, Pullu..  Bunlar ağız veya şive farklılıkları. Öyle anlaşılıyor ki, bu isimler eğer milattan sonra 600'lü yıllar sonrasına aitse Kuzey Hindistan ve Orta Asya topraklarından Anadolu'ya göç eden ilk yerleşimcilerde böyle bir gelenek var ve bu geleneğin asıl kaynağı Budizm inancı.]
---------
Bulu : Nehrin ağzında yer alan bambu anlamında. (US-GPO, 1982)
---------
Ose-Bulu-Uwa : Batı Afrika ülkesi olan İgbo dilinde Tanrı için kişisel / zâtî bir isim. Sözcük 'ose' ve 'bulu' fiilleriyle bir isim olan 'uwa' morflarını bir araya getirerek oluşturulmuştur. Oselu veya osekpulu 'dolu' veya 'ağzına kadar dolmuş' anlamındadır. 'Bulu' morfu, taşımak, çekmek manasına gelir. Ose'nin ayrıca biber, nehir sahili, doğum kaynaklı olan sara veya sarılık hastalığı gibi isim olarak kullanılan başka manaları da vardır. Uwa, yeryüzü, toprak anlamındadır. Üç bileşen bir araya geldiğinde "dünyayı dolduran" veya "dünyayı taşıyan" kişi  anlamındadır. Fakat literal olarak, beşeri niteliklerle tanımlama (anthropomorphism) olgusu Osebuluva 'nın dünyayı "iki eli ile tutup taşıdığı" şeklinde anlaşılmamalıdır. Sözcük tansendantal, maveraî veya ötelere uzanan  soyut bir anlama sahiptir. Azametiyle evrenin her yerini kuşatan Tanrı'ya ait cevheri veya O'ndan gelen ruhu taşımayla ilgilidir.

[
Öyle anlıyoruz ki, Oselu, Osekpulu veya Osebulu sözcükleri örtük planda, bâtıni alemde Tanrı'sal ruha işaret ederken, görünür evrende zahire ambarlarının doldurulmasıyla ilgili. "Osebulu; Ose'nin Bulu denen yeri" doldurması demek..  Ose, Tanrı veya Arslan anlamında. Asılı olan, sarkan, uzanan, takılan, sarılan.. Bulu, Bolak, Balık sözcükleri 'depo' veya 'dünya' anlamında. Cümle alem veya yeryüzü... Balı-Kesir'i, tersinden çevirerek okursak "Kesir'in deposu, ambarı" olarak değerlendirebiliriz. Türkler Ose sözcüğünü şu veya bu kültürden almış olsalar da, onu çok sevmişler. Pek çok yerdeki yerleşim yerine ve yeni doğan bebeklere bu adın verildiğini görüyoruz. Ese-köy, Köse-köy, Köseler, Esen-kent.  Esen-yurt.. Esin.. Âsân. İsen.. Kadı Köse Camii.. Hâtuniye Camii, Valide cami..

Bu kelimelerin örtük planda Tanrı-tanrıça anlamına gelmesi ve görünür olan sahne platformunda ise yeryüzü şekillerini tanımlayan topografya ve coğrafyayla ilişkili olması..

'K' harfi Sanskritçede yaratma olgusuna işaret ediyor. Kısa boyluluğu gösteren 'k-öse' sözü mecaz veya kinaye bir anlatım. Tanrı'nın dikit, bar, barg, burg, stan, istan, stu-pa, çita, çıtak, badem, lad, laz, lah, tar, tarı gibi sözcüklerle ifade edilmesinden ilham alınmış olabilir.

Üsküp'teki Köse Kadı Camii'ni kimin yaptırdığını çok araştırmış bulamamıştım. Şimdi anlıyorum ki o "Köse" farklı bir köse.. Bu tanımlama Hüdaverdi cinsinden bir anlatım.  Hüdaverdi  "Köse Kadı" demek ve Köse Kadı(n) ise Balık-Esir..  Sözcüğün "K-esir" veya "Esir" morf düzenlemesi içinde ele alınması sahnedeki resmi veya anlamı bozmuyor. Kesir  eril (fâil) olan Tanrı ve Bali  dişi olan her şey... Tüm mahlukat, evren, yeryüzü, insanlar, tabiat.. Dağlar, göller, nehirler.. Buradaki "dişilik" meful  anlamında.  Yani etkilenen.. Objenin pasif , edilgin olmasını tanımlıyor.

Harapa uygarlığı mirasını devralan Hint topraklarında bu olgu biraz değişik algılanmış. Budizmde, Şivaizm ve Brahmanizm'de Tanrı'nın dünyayı tanrıçayla birlikte yaratmış olduğu düşüncesi kurgulanmış. Böyle düşünmelerinin nedeni Tanrı'nın  insan suretinde dünyaya inmiş olduğu varsayımı... Kaba anlatımla, Tanrı ve tanrıça evreni yaratmak  için ose ve bulu  enerjilerini harekete geçirmişler. Şiva ve Pervati'nin bu amaçla dans etmeleri gerekiyormuş. "Dans" olgusu Hint dinlerinin genel teması. Tanrı, evreni dans ederek yarattı  düşüncesindeler. Bu yüzden yaratmayı ilişkiselliğe dayanan dans  sözcüğüyle açıklıyorlar. Hint danslarının arka planında Tanrı'nın insanoğluna ruhundan üflemesini temsil eden hoplayıp-zıplama olgusu var. Hint kıtasından tüm dünyaya yayılan dans olgusu veya balu tertip etmek Tanrıyı memnun etmek anlamında.. Balo veya dans Tanrı'sal yaratıcılığı sürdürmek, demek. Tanrıya ibadet etmek veya tapınmak. Bu anlayış milattan önce üçüncü yüzyıldan itibaren gelişmiş ve uzun yıllar sürmüş.

Tanrı'nın yaratma eylemini simgeleyen kutsal dansa Lasa  deniyor. Lasa bir taraftan müstehcen, açık-saçık görünümlerle ilgili iken diğer taraftan cinselliği baskılayan, onu kontrol altına alan bir uygulama olarak değerlendiriliyor. Binlerce kavim, topluluk, inanç bağlıları... Herkes kendisine göre anlamış, kendisine göre uygulamış. Köse'nin Balo'su, Kösenin dans ettiği topraklar tanımlaması tarihsel arka planda kalmış anlayışlar ve fikirler konusunda bize bazı ipuçları verebilir. "Yaratma dansı" çok geniş insan topluluklarını etkilemiş ve bu konuyla ilgili çok sayıda terim üretilmiş. Puli dansı, Pulu dansı, Puli-Puli dansı, Gulu-Gulu dansı, Bulak dansı.. Yahudi cemaatlerinin dansları, Karadenizlilerin Horon'u ve akla gelebilecek diğer dansların tümü. İngiliz başbakanı  Churchill'in kendisine "dans nedir?" diye soran gazeteciye "ama niçin ayakta" diye cevap verdiği, "yaratma eylemi".

Balık-Esir açısından bu dans, geçim imkanı sağlayan zahirenin, mahsulün yaratılmasıdır. Dansör çiftçi ve kavalyesi "bluua ermiş" topraklardır. Dans veya bülüleme  toprağın işlenmesi, küçük-büyük baş hayvanların beslenmesi, meyvelerin-sebzelerin yetiştirilerek toplanmasıdır. Balık-Esir  "Ose'nin verimli toprakları" anlamında. Veya "Köse'nin bahşettiği güzel yerler" demek. Köse Ahmet'in çalışıp alın terini döktüğü ve yıl sonunda çok iyi ürün aldığı topraklar. Dans ve mahsulât. Kısacası, "Bolluk"..
-------------
Bule : Asyalı olmayan yabancı, beyaz tenli. Kafkasyalı veya Avrupa'dan gelen. (sorong-westpapua, 2021)
------------
Bule kelimesinin etimolojisi 'küller, içinde ateş yanan ocak' anlamına gelir ve anlamsal kökenini bir baba ve çocuklarının birlikte yaşadığı aile ocağı kavramından almış olabilir. (Garde, 2013)
------------
[
Pirinçle ilgili olarak] Endonezya dilindeki 'bulu' kelimesi sakallı anlamına gelir ve bulu çeşitlerinde her zaman kılçık bulunur. (Chandraratna, 1964)
------------
[
Cenaze konusuyla ilgili olarak] ... (bulu 'gömmek' anlamına gelir.) (Sheridan, 2000)
-------------
"Bulu kabat" kelimesini genel anlamda hem koyun hem de keçi anlamında kullanmıştır. (AFS, 1966). Blue Sheep, "Mavi koyun veya keçi anlamındadır" (Britannica, 2021) Kırgızlar yaşlı koçlara "mavi keçi" anlamında Kök Serke derler. (TTK, 1994)
-----------
Balıg: Şehir, vlayet (Ünlü, 2014) [
Balig-Esir: Tanrı'nın şehri, Asar'ın şehri]
----------
Bâlî : Eski yer, boşalan, kötüye giden. Eski köy veya kasabanın bir kısmının eski olması  (Pandolfo, 1997)
----------
Balı : Mana itibariyle Farsça "Bal" kanad 'a mensubiyet ifade eden bu kelimeyi öz adının Hamza olması, kendisine Hamza Balı  denmesi dolayısıyla Türkçe "veli, ermiş" demek olan "Balı" suretinde okumak mümkündür. (Ankara Üniversitesi. Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi, 1950, s. 225) [
Balı sözcüğünün "ermiş" ve Balık-Esir'in terkibinin "Ermiş insanları çok olan şehir" anlamına gelmesi.]
----------
Kesarin-Asura  ilişkisi.
------------
Asura: Hint mitolojisinde kötü olma eğiliminde ve Zerdüştlükte iyiliksever olan Vedik dönemine ait  uluhil varlıklardan biri. Cezalandırıcı uluhil.. Ödüllendirici uluhil.. Budist Asuraları, Hinduizm Asuralarından farklıdır.

Asura'ların insanlardan daha zevkli bir hayat yaşadıkları söylenir, ancak hayvanların  insanları algılamalarına benzer şekilde onlar devalara (tanrılara) karşı kıskançlık içindedirler. Bunun  yanında bazı alt toplulukların asuraları kötü niyetlidir ve şeytanlar olarak adlandırılabilir. Bunlara rakshasas [
rakkase] denir.
-------
Kshara - Qshara - Kesir ilişkisi
Kshara  (Qshara), bir şeyin (kulenin, kalenin, surların, kasrın, kasabanın) kabuğunun veya zarfının kırılması, bozulması, çökmesi anlamında. Bademin kabuğunun kırılması, yapı duvarlarının yıkılması ve içerisinin görünür haline gelmesi. İzbelik olması. Kasara, "kadim kasaba" veya "kadim burç" anlamında. On altıncı veya on yedinci yüzyıllara kadar uzanan bir kulesi olan.... Kshara "küçük olan bir şeye işaret eder" ve esas olarak dişil bir addır.  (Pandolfo, 1997)  [Bir taraftan Balığın-Kasrı veya Kasr'ın Balığı anlamı, diğer taraftan Eski-Kasr, "Burçlu Eski Kasaba" anlamı... Kasr, Kasar, Kaşar, Kesir içinde suhuletle oturulan yer  demek. Kasar daha sonra "kasaba" sözcüğüne dönüşmüş. Bali-Kasr sözcüğünü, Eski Kuleli Kasr olarak da anlayabiliriz. Bâlî  "eski" anlamında ama "alamet", "nişane" "yüce" "balık", "balı olan", "balını akıtan", "bolluk veren" "kadın", "hilal" gibi anlamların hepsini içeriyor. Kesar  sözcüğünün bir anlamının da "sarı safran" olması... Sütten yapılan o sarı şeye "Kaşar" demişiz... Ve bunun yanında, Elif harfinin üzerindeki tik işaretine "esir" denmesi...... Anlamları kesinleştirmeye çalışmak beyhude bir iş...... Sürekli elimizden kayıp başka bir rol üstleniyorlar.

-------
Sözcükler ağaçlara benziyor... Biz çoğunlukla gövde, dal ve yapraklarla ilgileniyoruz ama kökler daha önemli. Gövdeyi Afrika, Orta Doğu, Orta Asya, Hindistan, Tibet ve Avrupa topraklarına uzanmış olan kökler besliyor. Yâd ellerde gezinmek zor. Karşımıza hiç görmediğimiz, bilmediğimiz şeyler çıkıyor. Sonraki okumalara bağlı olarak yazıda bazı düzeltmeler yapılabilirim.  Köklerdeki kılcal damarlara ulaşmak zorundayız. Bu çabada ben Laz veya Balıkesir'in değil, Leyla'nın peşindeyim. Tanrı'nın araştırın dediği gizli gerçeklerin. Bal'ın......

Hüner Şencan


Notlar:
1) Bal: Duygu, akıl, mantık.
.