Alpallu ve Laz



"Pallu" ile "pullu" aynı anlamda olmasa bile birbirine akraba..... "Pul" adı verilen küçük parlak teneke yuvarlaklarının veya bir ucundan, bazen ortasından delinmiş bakır, gümüş paraların çoğunlukla kırmızı krep veya şifon türü  bezlerin kenarlarına, kimi zaman da orta bölümüne iki üç sıra halinde dikilmesi, daha sonra pulcuklarla  süslenen bu krepin  düğün sırasında bir gelinin, bir şarkıcının veya bir dansçının alnına, başörtüsüne, beline bağlanmak suretiyle güzellik aksesuarı, seyir ögesi olarak kullanılması...

"Pul" deyince, ne anlamamız gerekiyor... Her dönemin pulu ve dikildiği yerler farklı. Osmanlı kadınlarının,  sanatkarlarının ilgilendiği pullar ceket düğmesi  büyüklüğünde idi. Giderek küçüldü. Kemerlerde, fes başlıklarında kullanılan "pullar" teknolojinin gelişmesiyle birlikte gömlek yenlerine dikilen düğme büyüklüğüne çekildi. 1940'lı yıllardan sonra mercimek büyüklüğündeki pullarla karşılaştık. Kadınlar çok sevdikleri bu cimcime pulları iğne oyasıyla, ağaç baskılı tülbent kenarlarına dikmeye başladılar.

Bizim nesil, "pullu" deyince, düğme büyüklüğünde yanar-döner metal pullarla süslenmiş krep bezlerini hatırlar.  Sarı, kırmızı, gece mavisi, yeşil, kavuniçi, pembe, mor, beyaz, zambak mavisi lila, güvez veya gök mavisi... Her renkten olabilir. O krepleri hatırlıyorum, çünkü çocukluğumda birkaç defa çeyiz odası görmüştüm. Eski insanlar diğer kumaşların yanı sıra, renkli krep veya şifon bezleriyle "çeiz" odasının her tarafını süslerlerdi. Raflarda bu bezler bir uçları üçgen haline getirilip aşağıya doğru kat kat sarkıtılmışken, diğerleri tavana asılmış halde olurdu. Çeyiz odası gelen hediyeler, ailenin kızına verdiği eşyalar ve komşuların süsleme becerileriyle rengarenk bir cümbüş ortamına dönüşürdü. Düğün öncesi çeyiz odasını görmeye gitmek kaçırılmaması gereken bir ritüeldi.  Annemle gittiğim bu ziyaretlerde kimisi pullu, çoğu pulsuz çok renkli krepleri her zaman ilgiyle seyretmişimdir.

Bütün renkler güzeldir ama, kırmızının yeri başka.  Sanırım en güzeli, üzerine hareket ettirildiğinde şakur-şukur yanan metal pullar dikilmiş kırmızı renkli olanıdır. Işın gücü dikkate alındığında yüksek dalga boyu nedeniyle kırmızı renge daha çok yöneliriz. Yanar-döner pulları olan al krepe... Şöyle de söyleyebiliriz: Pullu, al krepe...  Alpullu'ya...

İnsanlara uzun uzadıya, "pullu al-krep" dedirtemezsiniz. Hem sonra, beze pul dikme olayı krep ve şifonla da sınırlı değil... Daha önce, muslin kullanılıyormuş.  Veya seyrek dokunmuş ipek bezi...  Kullanılan bez ne olursa olsun üzerine "pul" dikilmişse artık o, "pullu"dur. Kırmızı "pullu" da olabilir, yeşil "pullu" da... 

Bir zaman olayı çözemedim.... Al-pullu deyince "kırmızı pul'lu" anlamını çıkarıyordum. Biliyorduk ki "pullar" çoğunlukla beyaz veya metalik renge sahip olan nesnelerdi. Geçmişte "kırmızı bakır pullar" da olmuştur ama... Nereden baksanız, gümüş pullar bakır olanlara her zaman galebe çalmıştır.

Tarihi süreçte, "al pullu" ile "al pul'lu" sözcükleri arasındaki ayrımı kaybetmiş olmalıyız. Epey önce, Pullu'yu kültür dünyamızdan çıkarmış, unutmuşuz...

Yazı girişinde, "üzerine  pul dikilmişse pullu'dur" demiştim. Şimdi bir adım daha ileri gidip diyorum ki, "pul dikilmemişse de pullu'dur". Bu düşünceyi Orta Asya'daki Türk-Hint kültürünün "pallu" kelimesi ile kazandım. Pullu,  "pul" sözcüğünden değil, "pallu"dan geliyordu. Zaman içinde pallu'yu "pullu" yapmış, "pul" nesnesiyle ilişkilendirmiştik.

Pallu veya pullu bezlerine süs olarak "pul/para" objeleri ha dikilmiş, ha dikilmemiş... Asıl itibariyle  pallular başlangıçta sadece dokuma tasarımlarıyla  süslenmeye çalışılan, sonradan simgesel "pulların" eklendiği bez türleri... Pallu/pullu adı verilen şallar, krepler, şifonlar, drapeler, fularlar, atkılar, askılar, eşarplar, yaşmaklar veya bürdelerin tümü Tanrı'sal inançla ilgili özel bir anlama sahip...  Hepsi, kutsal bez niteliğinde. Aralarındaki nüans farklılıklarına karşın, jenerik bir ad olarak, tamamı pallu veya pullu....

"Pul" nesnesinden bağımsız, Pallu bezleri de çeşitli renklerde olabiliyor..... Kırmızı, kavuniçi, yeşil, mavi, kara, pembe veya güvez...

En güzel pallu  bezi kırmızı, pembe veya kavuniçi renginde olanlar. Orta Asya, Hint-Türk coğrafyasındaki insanlar satın almayı düşündükleri pallu bezleri için mevkilerine, hayat olaylarına veya yaşlarına göre renk seçiyorlardı. Askerler, komutanlar, krallar "kara" renginde karar kılmışlardı. Dervişler yeşil pallu'yu seviyorlardı. Genç kızlar pembe pallu'ya düşkündüler. Evliliğe ilk adım nişan töreni, kırmızı/kavuniçi  pallu bezi ile yapılıyordu. Pembeden kırmızıya geçme, evlilik zamanının geldiğine dair bir işaret...

Rengi ne olursa olsun Pallu kutsal bir bezdi. İpinin türünden, kumaşından, dikme biçiminden, oymasından, eni veya boyundan değil, ona yüklenen "bürüme" anlamından dolayı. Pal-lu, "Lu'yu bürüyen', "Lu'yu saran" anlamına geliyordu. "Lu" sözcüğü bir şeyin kök hücresi, geni, ilksel kromozomu olarak görülebilir. Tarihin çok eski dönemlerinde Hindistan'daki Lu kelimesi İla, Ala, İlah olarak değerlendiriliyor ve "kadına" işaret ediyordu. Kadın tanrıçaya. Pallu'yu, "Lu'yu örten, kapatan Pal" olarak okumamız gerekiyor. Yani, tanrıçayı örten, kapatan....

Pallu, "Lu'nun Pal'ı" anlamında... Veya "Pal'ın Lu'su" demek... Simgesel olarak, "Tanrıça Lu'nun kutsal örtüsü"...

Pallu  kelimesi, simgesel anlamlar, mecazlar, cinaslı sözler, metaforik anlatımlar ve benzetmelerle kendine özgü devasa bir kelime hazinesi oluşturmuş. Binlerce farklı anlam, deyim, işaret, görsel malzeme... Yapıyı çözmek için bir hücrenin kromozom ve genlerini incelemek nasıl ki kökleri teşhis etme çabası ise, Pallu ile ilişkili sözcükleri  Pal  ve Lu ile ilişkilendirmek de o anlama geliyor. Çok sayıda sözcükte "Lu"nun izlerini görüyoruz. Lus'un, Luz, Loz, Laz, Lawz, Liz, Les, Leh, Lah, Lih, Luh, Lut, Lat, Lep, Lip, Lap, Lök, Lak veya Lup'un..

Pallu  ile ilgili kelimelerin farklı yazılan çeşitleri, önekleri, sonekleri, türevleri ve türetimleriyle dünya geneline yayılmış  yüz binlercesi haploid  iki harfe dayanıyor. "Y" geni olan P ve "X" geni olan L harfine...  Hatta denebilir ki dünyadaki bütün sözcüklerin kökeni P ve L harfidir veya P ve L sesi..  P ve L bütünleşiktir, sûreten ayrı gibi gözükse de tümleşik bir "Bir"...  "Pe-Li-One"...  Pallu'yu, istersek "pehlivan" sözcüğüyle de karşılayabiliriz. Dudaklarımda tebessüm, bir zamanlar çiftlikte bekçilik yapan, yakın komşumuz "Pîlivan Aga" geliyor aklıma... Dilbilimcilerimiz işin içine girince Pîlivan sözü, Pehlivan oldu.

Alpullu  sözünün manasını öğrenmek istiyorsak içinde P ve L harfleri geçen bütün kelimeleri taramamız gerekiyor. Al-Pullu'nun, Al-Pallu'nun tek bir anlamı yok. Onlarca, yüzlerce, binlerce... Felsefi  bir bakış açısı veya psikoanalitik bir yaklaşımla bakarsak milyarlarca.  Çünkü, dünyaya gelen her insan, her canlı, her hayvan, her bitki bir Al-Pallu...

Katolik mezhebinden olan kişiler, Grekçe harflerle yazılan Xristos  kelimesinin ilk ve son harfi olan  "XP" harflerini oldukça önemserler ve bunu kristogram  terimiyle karşılarlar. Güya, Jesus Christ  sözcüklerini temsil ediyormuş. Chi-Rho, Çiro, Çıra, Çita, Kiro, Kıro, Kara, Siro, Seera, Sırruhu, Sır, Sara, Sari, Saree gibi sözcüklerin hepsi XP'ye işaret ve bu simgenin Hristiyanlıkla hiçbir alakası yok. Pagan dönemlerin inançlarından kaynaklanan sonradan Hristiyanlığa  miras kalmış bir sembol. P ve X'in diziliş sırasını değiştirerek X-P haline getirmişler. X harfi, "Lu" ve P harfi "Pal" anlamında....

Ha, Lupal; ha Pallu...
"Tanrıça-Tanrı" demekle "Tanrı-Tanrıça" demek arasında ne fark var...

Al-Pallu sözü o kadar önemsenmiş ki Katolik Hristiyanlığında kilise duvarlarının alın bölümlerine kazınan kutsal bir simge haline getirilmiş. İki üç yıl kirada oturduğumuz Fatih- Sulukule, TOKİ Mahallesi'nin girişinde yer alan kilisenin çatı alınlığında aynı simgeden bulunuyordu. Ne enteresan tesadüf, Al-Pallu sözcüğüyle Sulu-Kule'nin aynı anlama gelmesi...

Sulukule ve Bargule  sözcüklerinin...

Evet, biliyorum, orada "sur kuleleri" var ve şimdi içinden metronun geçtiği tarihi "Lycus" [Laz] nehri de oradan akıyordu. Bu olguya isterseniz "katmerli börek" deyiniz ama gerçek bu. Kilisenin alnında Alpallu simgesi var, semtin adı Alpallu (Sulukule), yanı başında "hisar" adı verilen kuleler ve hemen altında Laz Nehri akıyor.   

Pallu  sözcüğü Hintlilerin klasik giysisi Sâri ile ilişkili. Sâri, "saran" anlamında... Bu elbiseden mülhem, Sare kelimesini almış insanlarımıza ad olarak vermişiz. Sari, ilişkili olsa da pallu ile aynı anlamda değil. Sari, iki parça kumaştan oluşuyor. Birinci parçası belden aşağısını örterken ikincisi belden yukarısını. Rengi hariç, hacıların "ihram" giysisine benziyor. Pallu günümüz terminolojisiyle, belden yukarısını örten parça demek... Hatta tam olarak belden yukarısını örten de değil. Çünkü pallu içe giyilen  bluzun  üzerine sarılan ayrı bir bürge... Çok eski zaman diliminde insanların bluz  giymiş olduklarını düşünemeyiz. Bu varsayımla, pallu'yu genel üst beden örtüsü olarak değerlendirmek  zorundayız. Vücudun belden yukarı tüm bölümünü örten... Başı da kapattığı için aynı zamanda başörtüsü, yaşmak, tülbent, çarşaf, burka, pullu veya eşarp...

Hint kültüründe nasıl bir gelişme olmuşsa, Saree ve Pallu adı verilen iki kavram ortaya çıkmış. Sanki, "Sari" giysisi asıl, "pallu" da onun eki gibi... Tarihsel, kültürel ve antropolojik gelişmelere bakarak  alt ve üst parçasının her ikisine birden "pallu" diyebiliriz. Tıpkı Erzurum'lu kadınların sarındıkları örtüye "ehram" demeleri gibi. Ehram, "haramı" örten, koruyan, saklayan anlamında. Yine de tam emin olamıyorum. Pallu, vücudu örten anlamından çok, "başı" örten anlamında da olabilir.  Çünkü "baş" daha kutsal ve Tanrıyı  simgeliyor.

Al-Pullu  sözü, kına gecesi törenlerinde evlenen kızların başına konan örtü ile ilişkilendiriliyor. Kırmızı veya olgun kavuniçi renginde, 100x100 cm ebatlı ve ince tül tasarımlı bu örtü kızın başından aşağıya doğru sarkıtılınca ilginç bir görüntü çıkıyor ortaya. Bir tepe, bir yükselti, tümülüs, höyük, mound, tel, tapa, alpu/dampu veya belki de bir dağ... Hintlilerin Şivaling figürüne benziyor veya Budistlerin mabedi chaitya'ya, stupa'ya, sütre'ye... Kına gecesinde kırmızı renkli "al-pullu"ya bürünmenin anlamı Tevhid... Yani yarım parçaların bir araya gelerek "tekleşmesi"... "Bir" olması... Bu yüzden "kırmızı renk" kutsal bir nitelik kazanıyor. Kırmızı renk, "İlahi sır küpü" anlamında... Veya "İlahî sur"...

Kırmızı aynı zamanda ateşe, aleve, kor olmaya işaret. Yanmaya... Musa'nın on emri aldığı Laz Dağı'nda yüz yüze geldiği gözleri kör edecek kadar parlak olan Tanrısal ışığa... Bu nedenle kırmızı renkli alpallu örtüsü Pal'ın ruhu, Pal'ın ışığı olarak değerlendiriliyor. Hiç düşünmemiştim, şimdi anlıyorum ki "alpullu" felsefesini yaşam biçimi haline getiren insanlara tarihin bir döneminde Çıtak adı verilmiş. Rumeli topraklarında Çıtak köyleri vardır. Hatırlıyorum yeri gelir, Nergûze teyzem sitemkâr bir dille Bulgaristan'daki komşu köyümüz Çataklar'da yaşayan insanlardan söz ederdi.

Pallu, çağrışımları ve bağlantıları zengin olan bir sözcük, aynı zamanda Lâd ve Lâs ile ilişkilendiriliyor. Pal, Lâd ile ilişkiliyken Lû, Las'a karşılık geliyor.

Lah, Ala demek veya İlah... Eril tanımlı bir Tanrı...
Lâhe, İlat, İlas, İlahe, Las, Lawz, Lazw şeklinde telaffuz edildiği zaman "dişil" forma dönüşüyor ve tanrıça oluyor.

Lad ve Las sözcükleri Al, Ba  önekleriyle  Al-Lad, Al-Laat, Al-Lâs, Ba-Laat bileşik sözcüklerine dönüştüğünde tekleşiyor ve Alpallu  haline geliyor. Al+Las ile Pal+Lu bileşimleri aynı anlamda... Fakat enteresan bir şekilde  AL, Pal sözcüğünün değil, cinsiyet değişikliğiyle Lu'nun karşılığı haline geliyor... Las ise, Pal'ın... Morfolojik bir dönüşüm çerçevesinde Pallu sözcüğüyle Allas aynı anlamda. (Kıbrıs'ın eski adının Allas olduğunu hatırlayalım.)

Al; Li, Lu, İla, İlah anlamında...
Las; Pal, Bel, Bal veya Baal anlamında... (Eril olmaktan çıkarak dişil forma dönüşüyor).

Pal = Al  
Lu = Las....
-------
Tevhidi, birliği, bütünleşmeyi gösteren Pallu kına gecesi duvağı, Tanrıyı ve Tanrıçayı birlikte temsil ediyorsa niçin sözcüğün başına tekrar "AL" öneki geliyor. Burada "al", sadece "kırmızı" renge işaret eden basit bir betimleme mi? Biz Türkler için evet öyle. Al-Pallu "kırmızı yüz örtüsü" anlamında. Güncel hayat uygulamalarının dışına çıkıp geniş bir çerçevede değerlendirirsek Al-Pallu aslında gerçek "Gelin Örtüsü", gerçek "Gelinlik"... Beyaz duvaklar, beyaz gelinlikler son zamanlara ait uygulamalar. Tarihi derinliklerde evlenen kızların giydikleri gerçek gelinliklerin, gerçek duvakların tümü kırmızı... Bindallılar da öyle...

Bindallı "kırmızı gelinlik" demek.
Bindallı, Alpullu demek...
Alpullu, "kırmızı gelinlik" demek....

Dikkat edilirse "alpullu" kelimesini kına gecesi yüz örtüsü konumundan çıkarıp gelinliğe teşmil ettim. Alpullu sözünün "gelinlik" olması gerekir. Muhtemelen "Bindallı"... Babalarımızın, dedelerimizin anlattıkları "Allıpullu (Bindallı) bir gelin varmış, köprüden geçerken sele kapılmış, boğulmuş" söyleminin arkasında yatan fikir, "yüz örtüsü" olmanın çok ötesinde. Beyaz gelinlikler ortaya çıkınca Bindallı'yı terk etmiş, Alpullu'yu nişan veya kına gecesi elbiseleri veya yüz örtüsüyle özdeşleştirmişiz. Alpullu, "gelinlik" olmaktan çıkıp "kına gecesi yüz örtüsü" haline gelmiş.
-------
Hindu inancı ve Hint kültürüne bakarsak durum biraz daha farklı. Aslında tarihi niteliğe sahip o eski kültüre "Hint" demek ne kadar doğru bilmiyorum. Hint, Türk, Arap, İran, Yunan, Moğol, Tatar çok yönlü karma bir kültür mozaiği... İnanç olarak İslamiyet'i seçerek o kültür halitasından sıyrılmış yeni bir toplum oluşturmuşuz. Fakat yine de izlerini taşımaya devam ediyoruz. Bir anlamda, hepimiz diğer faktörlerin yanında biraz da,  Al-Pallu  / Al-Las  kültürünün ürünüyüz.
-------
Hintliler, Pallu'yu Sare adlı elbisenin bedenin üst bölümünü saran ayrı bir parçası olarak görüyorlar. Teknik ayrıntılara girip türlerini açıklamanın yararı yok. Farklı bağlama biçimleri var. Uzun bezin kendisi pallu'dur diyenler, arkadan sarkan uç bölümü pallu'dur yorumunu yapanlar... İlgi odağım Sare elbisesi veya Pallu kumaşı olmadığından bunları es geçiyorum. Üzerinde durduğum nokta Hint kültüründe Sare-Alpallu giysisinin kimin üzerinde anlam kazandığı ve sözcüğün başına niçin "Al" önekinin geldiği.

Sare-Alpallu  giysisinin üzerinde anlam kazandığı en önemli kesim Lasa dansçıları. Lasa, Hint kültürüne özgü özel bir dans çeşidi. Tanrı Şiva ile tanrıça Parvati'nin veya diğer tanrıçaların birlikteliğini, tevhidini betimliyor. Kıvrak vücut hareketleri, vücut pozisyonları, parmak titreşimleri ve ayak hareketleriyle gerçekleştirilen bir kareografi. Türkçemizdeki sitemkâr "gız, ne kırıtyon öyle" ifadesi o kültürün bir yansıması. Lasa dansçılarına; Şiva-Parvati, Tanrı-Tanrıça birlikteliği felsefesine inanlara Las deniyor. Lasa dansı, Şiva-Pervati ikilisine karşı duyulan bir şükran ibadeti. İnsanlar şarkı söyleyerek, dans ederek, kurbanlar kesip yiyecekler sunarak onları hoşnut etmeyi düşünüyorlar.

Kıvrak katha dansını gerçekleştiren kadınlar Las, ilk yaratıcının "tanrıça" olduğuna inanan kişiler Las, "tanrı-tanrıça birlikteliğine inan kişiler Las,  tanrı ve tanrıçanın Kai-Lasa Dağı'nda ikamet ettiğine inanan Budistler Las...

Biz Türkler onlarca Hint coğrafyası mezhebinin kendi içlerinde gerçekleştirdikleri inanç farklılıklarını çok da dikkate almayarak genellemeler yapmışız. Tanrı-tanrıça ikilisine inanıyorlarsa, kadınlara düşkünlerse, kırıtıyor veya dans ediyorlarsa, giysilerinde vücutlarının üst bölümünü çıplak bırakıyorlarsa, göbek deliklerini özellikle gösteriyorlarsa, Kalasa adını verdikleri "yaratılış vazosunu" kutsuyorlarsa,  evlerinde tapındıkları tanrıça "altarları", "sakça gözleri", "sarantaları" varsa, "nehirleri, ağaçları veya dağları tanrı olarak" görüyorlarsa, Lingamı, Sulukule'yi, Bargule'yi, Alpullu'yu kutsuyorlarsa hepsi Las... 

Las'lık bir etnik kimlik değil... Pal-lu veya Al-Las inancı ve felsefesi çerçevesinde şekillenen mitolojik bir kültür. Uzun tarihi süreçte Türkler de dahil pek çok kavim Las inancı ve felsefesi içine girmiş, çıkmış..... Veya bu inancın içinde kalarak varlığını sürdürmeye devam etmiş. Kimse  Hint toplumu ve kültürünü Las olarak tanımlamıyor ama Yahudiler, Hristiyanlar ve son olarak Müslümanlar bu inanç çerçevesinde kümelenen kabileleri din değiştirmemeleri halinde, her zaman Las olarak tanımlamış ve kınamış.
------
Bir de şu var. Pal-Lu / Al-Las  felsefesiyle onun literal anlamı arasında ayrım yapmak gerekiyor. Pal-Lu  veya Al-Las aynı zamanda anne ve babamıza bir atıf. Biz onların ürünüyüz. Bu anlamda, yeryüzündeki bütün insanları, canlı varlıkları ve bitkilerin hepsini Al-Pallu  olarak görebiliriz. Veya Al-Lâsû.... Arapların "Levlâke Lâs lemâ halekennas" (Las -dişi üreme organı- olmasaydı, insanlık olmazdı) sözü buna işaret ediyor. Dünyadaki bütün insanların Lasû  olmaları onların "belli bir anadan doğdukları" anlamına geliyor, ama konumuz bu değil.
------
Al-Pallu sözcüğündeki "Al" öneki gizemini korumaya devam ediyor. Pal, eril ve Lu dişilik prensibi Tanrı ve Tanrıça kavramlarıyla tanımlanırken acaba "Al" önekine niçin gerek duyulmuş olabilir?

Bunu bilmiyoruz, kaçınılmaz olarak sübjektif değerlendirmeler yapacağız. Pallu adı verilen gelinlik veya yüz örtüsü Hindistan'da da kırmızı renk olarak kullanılıyor, fakat Al sözcüğü muhtemelen "kırmızı" anlamında değil. Al-Pallu'da kırmızıyı betimleyen fonotik ses Lu... Al sözcüğünün başka bir şey olması lazım. Kaynakları incelediğimizde Al'ın "Ala" ile ilişkili olabileceği anlaşılıyor. Ala veya İla ile... Araplar bu sözü İlah  veya İlahe  olarak betimlemişler. O zaman Hint kültürü açısından Alpallu'yu şöyle anlamamız gerekiyor: İlahe Pallu.... Tanrıça'nın Pal'ı ve Tanrıça'nın Lu'su.... Tanrıça'nın Pal'ı tüm erkekler... Lu'su tüm kadınlar... Veya Tanrıça'nın Pal'ı erkeklik, Lu'su kadınlık prensibine işaret.... Pallu  sözüne Al (İlahe) öneki getirilerek dünyadaki dişilik-erkeklik prensibinin ilk kaynağının Tanrıça olduğuna vurgu yapılıyor.
------
Bizim Al-Pullu algımızla Hintlilerin Al-Pallu  algısı aynı değil. Kavramı onlardan almış olsak bile başka bir anlam çerçevesinde onu yeniden şekillendirmişiz. Alpullu; "kırmızı gelinlik", "kırmızı duvak" veya kına gecelerinde kullanılan geleneksel "kırmızı yüz örtüsü".. "Bir pullu baş, bir tencere aş, işte düğün"
------
Gerçeklik  betimi, her zaman bir şeylerin eksik kalması, bir şeylerin yanlış tanımlanması nedeniyle fiziki dünyada somut olarak görünen nesnelerle,  anlatılan veya okunan bilgilerle güç kazanmıyor. İçeriği doğru veya yanlış olsun, gerçekliği  belirleyen asıl faktör, inanç. İnsanoğlu çok ileri gelişmeler sonucu uzayda yaşanacak şehirler kursa dahi kanaatlerin oluşmasında  "inanç" üstün olma özelliğini korumaya devam edecek. Artık, kim, her neye inanıyor ise....

Hüner Şencan




..

Mehmetali Alacagöz'ün Değerlemesi.....