Sözlükçe

Alpullu'da, Civar köylerde, Babaeski'de, Lüleburgaz'da ve hatta Trakya'da bazı kelimeler özeldir. Bu
yörenin insanı olmayan kişiler onlara yanlış mana verebilir veya yanlış anlayabilir. O nedenle
Alpullu'nun kitabını okuyacak kişilerin Alpullu'unun terimlerine âşinâ olması gerekir. Tespit
edebildiklerim aşağıdaki gibidir:

Ağıl. Koyunların tutulduğu ve bakıldığı yer.
Ankara Gazozu. Çocukluk yıllarımızın gazozu.
Armutluk. Yoğun armut ağaçlarının bulunduğu bölge.
Artezyen tası. Artezyenden su içmek için orada zincirle duvara bağlı ve bir
kancaya asılmış olan küçük tasçık. Çiftlik artezyeninde sürekli bulunurdu.
Artezyen. Sondaj yapılarak yer altı suyunun yer yüzüne çıkarılmış olan hali.
Astâne. Hastane
At Kestanesi. Alpullu'da kimlik oluşturan ağaçlardan biri.
Ayazma. Tepelerde, yarlarda kendiliğinden çıkan kaynak suyu veya süzülerek gelen su birikintisi.
Baba taşı. Mimar Sinan köprüsü'nün köprü başlarında çiftli olarak yer alan, başları sarıklı uzun
sütunlar.
Baraka. Sinanlı tarafında, köprü başına toprağa gömülen kalın ağaç direkler üzerinde tahtadan
yapılmış küçük dükkanlar. 1956 senesindeki Büyük Sel'de bu barakaların bir kaçı hariç hepsi
yıkılmış, sele kapılıp gitmiş.
Bent. Ergene Nehri'nin suları önüne çekilen set.
Beygir. Dişi at.
Boru. Fabrika bacası. Borunun ötmesi. Mesainin başlama ve bitiş zamanlarının halka bildirilmesi.
Brik. Tohum üretme çiftliklerinde müdürlerin kullandıkları tek atlı özel faytın araba.
Bunker. Depo, hazne. Orijinal anlamı sığınak.
Büyük Köşk: Fabrika misafirlerinin kaldığı otel.
Cip. Aslı Jeep. Fabrikada ve Çiftlik'te yöneticilerin ulaşımını sağlayan askeri cemseye benzeyen
araçlar.
Çamaşırhane.  Fabrikaya ve hastaneye ait her türde bezin yıkandığı özel bina.
Çotuk. Tohum pancarının kurumuş kökü. Pancar çotuğu. Evlerde yakmak amacıyla kullanılır.
Depo. Yüksek yerlere suyun çıkması için yapılan ayaklı yüksek su kuleleri.
Diğren. Demirden yapılmış saman veya pancar aktarma, yükleme, boşaltma aracı.
Dikel. Pancar sökme değreni.
Dutluklar. Alpullu'nun değişik yerlerinde bunun dut ağaçlarından oluşan öbekler.
Ergene Köşkü. Diğer adı Atatürk Köşkü. Önceleri burada Alman fabrika müdürü kalmış onun evi imiş.
Sonra atatürk Alpillu'yu ziyaretinde burada kalmış.
File. Pazar torbası, pazar çantası. O vakitler poşet yoktu.
Fölçe Havuzları. Fabrikadan çıkan suyu durultmak, sözmek, çökeltmeyi sağlamak için suyun havayla
temas etmesini sağlamak üzere yapılan fiskiyeli havuz sistemi.
Francala. Tam ortasına boydan boya bıçak atılarak çizilmiş, büyük, 1 kg'lık beyaz ekmek. Daha
sonraları uzunlamasına yapılan ve yine ortasına bıçak atılmış ekmeklere de denmeye başladı.
Zaman içinde francalanın boyları küçüldü ve francala tabiri kullanılmaz oldu.
Gazino: Lokanta, içkili lokanta, belirli özel günlerde müzik eşliğinde eğlenilen yer. Müzik, dans, yemek
yenilen ve içki içilen yer. Duruma göre içkili, duruma göre içkisiz. Duruma göre eğlenceli,
duruma göre eğlencesiz. Duruma göre müzikli, duruma göre müziksiz. Çoklu işlevi nedeniyle
bazen "lokanta" olarak adlandırılır ve bazen de "gazino"...
Getribe. Devir ayarlayıcı dişli kutusu.
Golden Sakızı. Çocukluk yıllarımızın meşhur sakız markası. İçinden artiz resimleri çıkardı ve biz o
resimlerle alt mı, üst mü oyununu oynardık.
Gündöndü Sopası. Fakir hanelerin temel yakacak maddesi. Yıllarca tarlalardan gündöndü sopası
topladık.
Ham Fabrika. Şeker pancarının kıyılma aşamasına kadar olan bölümü.
Haramzade. Ekinler veya buğday biçildikten sonra biçerdöğer makinesinden tarlaya düşen ve
sonbaharda ekim yapılmaksızın kendiliğinden çıkıp yeşeren tahıllar. Sonbaharda hayvanların çok
sevdiği yeşillik.
Hay Allahım Yarabbim. Kişinin, karşısındakine derdini anlatamadığı zaman kendi kendisine söylediği
hayıflanma sözü. Her üç kelime de Tanrı anlamında.
Hidrant. Yangın hallerinde kolay ve hızlı su temin etmek için yeryüzüne doğru çıkıntı bırakılan su
yükleme bacaları. Teliçi'nde var ve bir de İtfaye'nin karşısında.
İlika. Ağaçlara aşı yapıldığında aşıyı sarmak için kullanılan muz ağacının fibrelerinden yapılan bağlama
ipi. (Banana Fiber Yarn)
İşlemeli mendil. Bir köşesine küçük bir çiçek ve adın başharflerinin işlendiği Kurban ve Ramazan
bayramlarında genç kızlara veya çocuklara verilen mendiller.
Kadam. Dost, arkadaş, kardeşim.
Kahya. Çiftlikte işçilerin başında duran sorumlu kişi. Alpullu'nun dilinde "Kâya"...
Kampanya Hakkı. Bütün fabrika çalışanlarına yılda bir kez bir çuval şeker verilmesi (50 kg). Kadrolu
ve muvakkat işçilere verilirdi. Çiftlikte çalışanların böyle bir hakları yoktu. Kadrolu ve
muvakkat işçiler isterlerse şekeri diğer kişilere göre üçte bir oranında daha ucuza alıyorlardı.
Veya toptan satış fiyatı üzerinden alma hakları vardı.
Kampanya. Şeker üretim dönemi. Eylül ayından Şubat ayının sonuna kadar.
Kanca. Sulu veya yumuşak topraklı yerlerde pancar çıkarma aracı. 
Kandiller yandı. Ramazanda minaredeki ışıkların yanması. Kandiller bitti yerine ampüller geldi ama,
eski bir alışkanlık olarak hala "kandil yandı mı" diye sorarız.
Kantin. Fiş yazdırma, vezneye para ödeme ve ödendi makbuzu karışlığı satış yapılan çok bölümlü gıda,
et, sebze ve bakkaliye çarşısı.
Kart Basma. Mesaiye başlama ve bitiş saatlerinin beyaz bir kart üzerine kart makinesi aracılığıyla
basılması.
Katana. Büyük ve iri, şuh at.
Kırma Çatı. Teliçi'ndeki evlerden bir bölümünün yüksek eğimli çatısı. İsveç ev tipi çatısı.
Kilit taşı. Sivri kemerin tam ortasında yer alan taş.
Kodaman. Bir yerin ileri gelen, para ya da makam sahibi kimseleri için alay yollu söylenen tanımlama.
Devlet büyükleri, zenginler, varlıklı insanlar.
Koloni Kapısı. Teliçi'ne giriş kapısı.
Kopay. Av köpeği.
Kurtuluş Gelini. Alpullu'da 9 Kasım Kurutuluş Günü kutlanır. Sembolik olarak beyaz gelinlik içinde bir
kızın da kurtulma törenidir o aynı zamanda. Beyaz gelinlik içindeki kız aslında vatan
topraklarıdır. Veya, vatan'ın "harîm-i ismeti"dir. Vatanın kutsal saflığı, dokunulmamış
temizliğidir. Vatanı temsil eden beyaz gelinlik içindeki o kızımızın adı Kurtuluş Gelini'dir. İlk kim
düşündü ve tasarladıysa yıllardır uygulanır.
Kuyruk. Pancarlar yıkanırken ve arabadan indirilirken yan tarafından çıkan uzantılar ve an alttaki
kuyruk bölümleri kırılır. Makineler bunları asıl pancardan ayırır, çünkü bunlarda şeker miktarı
azdır. Toplanan bu artıklar hayvanlara yem olarak verilir. Daha çok koyunların beslenmesinde
kullanılır. Ton hesabı satılır neredeyse küpe fiyatıyla aynıdır. Eskiden tonu 10 liraya yirmi liraya
satılırdı. [KG].
Küspe. Şekeri alınmış pancar atığı. Kışın hayvan yemi olarak kullanılır. Hava almaması için üzeri
toprakla örtülür, kış boyu için için kendi kendine pişer ve sarı bir renge bürünür. Yığının bir
uçundan alınarak kış boyunca hayvanlara verilir.
Loda. Saman yığını. Ortasında uzun bir kazık bulunan ve bu sayede yıkılması veya savrulması önlenen.
Manevra.
Manüplant. Düzenleyici, ayarlayıcı, bugünkü dille operatör. Rafineri manüplantı.
Melas. Filtre edilmiş şerbetten geriye kalan petrol kıvamındaki tortu maddesi.
Merabayın. Hepinize merhabalar olsun. Bir gruba hitaben söyleniyor.
Mesaiye Kalmak. Fazla mesai yapmak.
Mibzer. Pancar ekme makinesi.
Misafirhane. Fabrika ziyaretçilerinin veya çalışanlarının belli bir süreliğine kaldıkları veya
konakladıkları yer.
Mutfak. Çiftlikte yemeklerin piştiği yer. Veya çiftliğin yemekhanesi. Babam çiftlik mutfağında aşçı
idi. Burada özel bir anlam kazanmıştır.
Nâhiye. Belde teşkilatı.
Nazır. Çiftlik Kahyası.
Öreke. Eğirmek üzere üzerine sümek takılan ucu çatal değnek.
Pancar Deereni.  Pancar yükleme ve boşaltma değreni. Uçları yuvarlak ve küttür.
Pancar Sülosu. Pancar yığını. Aslı "silo" fakat bizda sülo diye telaffuz edilir.
Pancar Toomu. Pancarı pancar yapan tohum.
Pasakül. Yanmış kömür atığı, cüruf.
Patpat. Su motorundan yapılan, traktör ve romörk birleşimi basit ulaşım ve taşıma aracı.
Pavyon: İşçi yatakhaneleri, fabrika memurlarının kaldıkları yer, bekar cami imamlarının gece
kaldıkları yer.
Payton. Fayton.
Prese Bezi. Şerbetten şekeri süzmek için kullanılan kalın amerikenvari bezler. Filtre bezi.
Rafineri. Koyu şerbet süzülmesinden başlayarak kristal şeker ve melasın üretilmesine kadar geçen
evrelerin cereyan ettiği kısım.
Reyon. Kantinde farklı malzemeler satan bölümlerden her biri.
Rögar. Kanalizasyona inmek ve tıkanıklığı gidermek üzere yapılmış özel baca.
Salaane. Salhâne veya mezbaha. Yeni doğan yavru köpeklerin atıldığı veya bırakıldığı yer.
Samafor. Sanafor şeklinde de söyleniyor. Gülbahçe mahallesinin eski adı. Bu ad hemzemin geçitte yer
alan duruma göre trenin ve duruma göre yolcuların durması veya geçmeleri için düzelenmiş
metal plaka işaret levhaları için kullanılıyordu. Makedonyada Samafori adı veriliyor. Sonraki
yıllarda metal işaret levhalarının yerini elektirikle çalışan ışıklı panolar aldı. Kırmızı dur, yeşil
geç anlamına geliyordu. Uzun bir tel vardı ve bu tel aracılığıyla istasyondan bu levhalar kaldırılıp
indiriliyordu. Daha sonra tren trafiği artınca oraya bir kulübe yaptılar ve bir de bekçi bıraktılar.
Bekçi istasyon yerine samaforu o kulübeden idare etmeye başladı. Ta ki
ışıklı samaforlar çıkıncaya kadar.
Santrasyon. (Temizleme) Şerbetin içindeki yabancı ve zararlı maddelerin kireçle tutulması ve bu
maddelerin kirece emdirilmesi. Daha sonra şerbetin prese bezleriyle filtre edilmesi.
Saray. Çok sayıda hanenin iki katlı tek bir bina içine yerleştirildiği kompleks site. Konut sitesi.
Seylap Evleri. Sel evleri.
Su cenderesi. Buharlı lokomatiflere su yüklemek için kullanılan yüksek tulumba. 
Sümek. Örekeye takılan yapağı parçası.
Şeker Hakkı. Pancar eken çiftçiye getirdiği ton başına 20 kg şeker hakkı verilirdi. Pancar parasından
ayrı olarak çiftçinin şeker hakkı vardı. Çiftçi çok pancar getirdiği zaman Şeker Hakkı'nı
satıyordu. Veya bu hakkı akrabalarına komşularına veriyordu.
Şalama. Alev tabancası.
Şeker santrifüjü. Şekerin içindeki yabancı maddeleri yüksek dönme hızıyla şuruptan sıyırıp atan
makine.
Şinik. Tahıl için kullanılan 15 kilogramlık ölçek.
Tabldot. Seçmesiz yemek, fiks menü. O gün programda ne yemek varsa o.
Tabye. Köprünün üzerinde yürünen taban taşları.
Tava Ekmek. Siyah teneke tavalar vardı. Ekmek hamuru bu tavaların içine konur o tavaların içinde
pişerdi. Bazı aileler tava ekmeğini tercih ederlerdi. Çoğu kez ikisinin de tadına bakmak
isterdik. Bir gün francala almışsak ertesi günü tava ekmek alırdık.
Tavla. Çiftlikte atların bakıldığı yer.
Tayın. Askeriyede askerler için ve çiftlikte ise çalışan işçiler için çıkarılan, esmer buğdaydan yapılan,
küp biçimli kara ekmek. 1952'de fiyatı 10 kuruş Beyaz ekmeğin fiyatı ise 30 kuruş. Üç kat
daha pahalı. Çiftlikte çalışan herkesin günlük iki tayın hakkı var.
Teferriç. Balkon. Köprünün tam tepesinde insanların oturarak çevreyi seyrettikleri bölüm.
Teliçi.  Koloni evleri veya site evleri. Örgülü tel sınırlarla koruma altına amlınmış olması nedeniyle
böyle adlandırılıyor.
Tepir. Evaparatör. % 13-15 oranında şeker içeren sulu şerbeti buharlaştırma yöntemiyle şeker oranını
%60-65 oranına gelecek şekilde yoğunlaştıran cihaz. İşlemin adı "yoğunlaştırma" ve
"koyulaştırma" . Tepirleme, yoğunlaştırma işlemi..
Toom Pancarı. Tohum elde etmek amacıyla dikilen pancar.
Üstübü.  Uzun lifli  yüksek derecede emme özelliğine sahip pamuk ipliğidir. Yağ, boya, solüsyon vb.
kirli malzemeleri temizlemek için kullanılır.
Ventil. Sıcaklık yada basıncın belirlenen limiti aşarak istenmeyen sınıra geldiğinde sistemin tahliyesi
için devreye giren açma kapama düzeneğine verilen ad. 
Volan. Çevirme direksiyonu. Fransızca “Volant” kelimesinden geçmiştir. Bir hareketi bir mekanizmaya
aktaran veya makinelerde hareketin hızını düzgün tutmaya yarayan tekerlek.
Yaba. Ağaçtan yapılan diğren. 
Yuurt. Yoğurt. Rahmetli babam böyle telaffuz ederdi.
Yüksek Fırın. Kireç taşı ile kömürün aynı zamanda yakıldığı yer.