Şehir Planı
Alpullu'nun ilk yerleşim planı Macar mühendisler tarafından yapılıyor. Şehir planında iki temel öge var. Fabrikanın daimi çalışanlarının oturacağı evler ve diğer vatandaşların yaşayacağı evler. Diğer vatandaşlar; muvakkat işçiler, çiftçiler, çiftlik çalışanları, esnaf ve zanaatkarlar... Onlar; evlerini istedikleri yerde, diledikleri gibi yapabilirler. Fakat fabrika çalışanlarının yaşayacakları konutlar merkezi olarak planlanıyor. Nedeni bu kişilerin verimli, üretken, mutlu ve örnek bir yaşama sahip olmaları. Unvanları müdür, şef, ustabaşı, usta veya düz memur olabilir. Bu grubun öne çıkan karakteri "fabrikayı ayakta tutan" kişiler olmaları. O halde fabrika da onlara "ayrıcalıklı bir yaşam" sunmalı... Sanayileşme olgusu insanları doğadan koparmamalı. Eskiden olduğu gibi insanlar yine ağaçla, çiçekle kısacası doğayla içiçe yaşamalı. Dâimîlerin yaşayacakları evler bu felsefe çerçevesinde şekillendiriliyor. Bu yaklaşım biçimi Alpullu'ya özgü değil, Macarların kendi ülkelerinde hayata geçirmeye çalıştıkları bir yaklaşım. Orada da sanayi çalışanlarının yaşamaları için özellikle arka bahçeleri geniş olan tek katlı evler tasarlanıyor. Makine düzenekleri arasında çalışmaktan bunalan her seviyeden sanayi işgöreni yeşilden, doğadan kopmasın, evine geldiğinde dinlensin, rahat bir nefes alsın isteniyor.
Koloni Evleri'nde "tel örgü" ve "bekçi kulübeleri" dikkatimi çekiyor. Bu uygulama galiba bize özgü. İnternette onlarca fotoğrafı inceliyorum. Macarlarda tel örgü ve nizamiye kapısı uygulaması yok. Bizim o yıllardaki "aşırı devletçi" uygulamamızın bir yansıması gibi... "Daimi değilsen, lojmanlara giremezsin..." Ama niçin? Fabrika bir şahsın, bir kapitalistin olsa adam böyle bir kural koydum der ve uygular. Fakat fabrika devletin, yani hepimizin... İçinde yine dâmîler otursun, etrafındaki kolaylık tesislerini yine onlar en çok kullansınlar... Fakat gözlerimize bant çekmek neyin nesi... Diğer kişiler Teliçi'ne hiç giremiyorlardı demek istemiyorum. Şu veya bu şekilde, izin alarak, araya adam koyarak Teliçi'ne elbette ki giriyorduk. Giriyorduk ama, giremiyorduk işte... Bu duyguyu Alpullu'da yaşayan herkes hissetmiştir. Teliçi'ni çok beğeniyorduk, çok seviyorduk ama orada yaşayanları biraz da kıskanıyorduk. Orada yaşayan insanların bizden, kendimizden uzak tutulduklarını hissediyorduk... Bunun sebebi tikenli çalılarla gizlenmiş tel örğüler ve bekçi kulübeleriydi. Ve fabrikayı veya devleti temsil eden "çok ciddi yüzlü" bekçiler... O eski bekçiler şimdilerde ne kadar güleç yüzlü, ne kadar insancıllar... Demek ki sistemde bir yanlışlık vardı...
Teliçi, 92 yıldır aynı plan üzere... Fakat yıldızı giderek sönükleşen, evleri harabeye dönen, bakımsızlık ve ilgisizlikten çökmüş üzülerek seyrettiğimiz bir acûze... Bekçi Kulübesini ve tel örgüleri ret ediyor da olsam akibeti böyle olmamalıydı. Her nedense Teliçi Alpulluluya emanet edilmedi, Alpulluluya güvenilmedi işte o yüzden böyle... Gözümüz gibi sevdiğimiz güzelim Telçi'ni, gözümüzden sakındınız... Teliçi'ne âhı olanların nazarı değdi ona... SİT alanı olarak ilan edilmiş... Tarihsel bir yaşlı olarak "Sit Alanı felsefesiyle" yaşatılsa ne olur... Bekçi kulübesini ve tel örgüleri kaldırıp yapılaşma kurallarını net bir şekilde ortaya koyabilseydik Teliçi şenlik yeri olurdu. Sit Alanı olarak ilan edilmesi onun sadece oksijen çadırında yaşamasını sağlayacak... Bâbil'in asma bahçeleri varmış ve ne güzelmiş. Üç bin yıldır o şarkı söyleniyor. Değişim ve dönüşüme ayak uyduramama sonuçta dertli insanların dilinde şarkı veya ağıt olarak çıkıyor karşımıza. Ah, Teliçi'nin o yeşil bahçeleri...
Biraz da asıl Alpullu'ya bakalım.