Köprübaşı - Satırbaşı

Ergene Köprüsü'nün iki başı için kullanılan bir tabir. Kuzey ayağı veya güney ayağı çevresine bir zamanlar Köprübaşı denirmiş. Fakat asıl Köprübaşı Sinanlı tarafındaki bölge imiş. Burada lokantalar, sebzeciler, berberler, terziler, kahveciler ve zahire satıcıları olurmuş. Dükkanlar yolun her iki tarafına dizili durumdaymış. Köprünün kuzey girişi ve sağ tarafında kocaman su dolaplı eski bir un değirmeni varmış.

Köprübaşı adı verilen çarşı oluşumu trenyolu ve istasyon binasının yapılmasından sonra gelişme göstermiş. Daha önce yakın bölgede kervanların konakladığı bir yer zaten varmış. Samafor Mahallesinin hemen altında Devekonakları adı verilen yerde bir takım evler veya han türü yapılar kervanların konaklaması için kullanılırmış. Tren istasyonu yapılınca oradaki dükkanlar Köprünün alt kısmında yeniden yapılaşmaya başlamışlar.

O dönem, Köprübaşı'nın kebap dükkanları meşhurmuş. Lokantacılar saç kebabını satırla kıyarlarmış ve insanlar satır kebabı yemek için "Hadi Satırbaşına gidelim" derlermiş. Köprübaşı tabirini böylece Satırbaşı'na dönüştürmüşler. O vakit "satır et" yemek insanların kendilerine çektikleri önemli bir ziyafet sayılıyormuş. Köprübaşı'nda bazı dükkanları Rumlar işletiyorlarmış. Özellikle içkili lokantaları veya meyhaneleri... İstanbul'un Balat semtindeki meydanda Rumların meşhur Agora Meyhanesi vardır ya Alpullu ve civar köylerde yaşayan Rumların meyhaneleri de Köprübaşı veya Satırbaşı'nda imiş. İçki illetini insanlarımıza herhalde onlar bulaştırmış olmalı.

Ve bir gün takdiri İlahi son sözü söyler... 1956 yılı Şubat ayı, kar, yağmur derken büyük bir sel geliyor. İçinde devasa buz parçaları, sökülmüş ağaçlar, tahta parçaları, araba parçaları, taş toprak ve molozlar... Köprübaşı adı verilen mekan böylece silinip yok olur. Sanki bir "temizlik" harekatı... Selden sonra insanlar bölgede yine tutunmaya çalışıyorlar ama, olmuyor... Geride kalan bir kaç dükkan en çok 1970'li yıllara kadar varlıklarını sürdürüyorlar ve sonra onlar da tarihin bilinmezliği içinde kaybolup gidiyorlar.

Kadri ve Osman Ağabey bir çalışma yapmışlar, orada faaliyet gösteren son dönem esnafın kimler olduğunu belirlemişler. Ayrıca bir de kroki çizerek dükkanların yerlerini belirlemişler. Böylece gelecek nesiller Köprübaşı hakkında daha iyi bir fikir sahibi olacaklardır. Ergene Köprüsü, doğayla mücadelenin simgesel bir abidesi iken; Köprübaşı Türk-Müslüman ve Rum-Hristiyan kültürlerinin, yaşam alışkanlıklarının, İstasyonla birlikte esen Batı rüzgarının mücadele alanı haline gelmiş. Yel, dağdan ne koparabilir ki... Satırbaşı'nın Agora ayağına takılan insanlar hep azınlıkta, hep egzantrik küçük bir grup olarak kalmış.

Salaana 
Ben köprü başına hayal meyal yetiştim. Birkaç dükkanı hatırlıyorum. Fakat benim için en önemli yapı salaana idi. Trakya diliyle öyle söylerdik. Aslı Sâl-hâne idi ama, halkın diline salaana olarak yerleşmişti. Yani, mezbaha veya hayvan kesilen resmi yer anlamında... Babambla birlikte salaanaya çok giderdik. Babam işkembe, kafa, kemik alırdı oradan. Hem kendimize, hem de köpek ve kedilere... Evimizde en az bir köpeğimiz ve onlarca kedimiz vardı. Onları ancak salaanadan aldığımız sakatatla beslerdik. Ve sonra salanaya gitmek için bir nedenimiz daha vardı. Köpeğimiz öldüğü zaman civarda dolaşan köpeklerden birini seçerek evimize getirmek için... Bazen köpeğimiz doğurur çok yavrusu olurdu. O zaman yavrulardan bir tanesini evmizde bırakır ve diğerlerini götürüp salaanaya bırakırdık. Orada et, sakatat boldu. Hayvanlar kendi kendilerini beslerlerdi.