Kantin

1930’lu yıllarda fabrika çalışanları yaşamlarını sürdürmek için gerekli gıda, bakkaliye ve diğer ihtiyaç malzemelerini yeterli ölçüde bulamıyorlarmış.  Bu ihtiyacı gidermek için Alpullu Fabrikaları Mensubini Kooperatif Şirketi adıyla bir işletme kurulmuş. Bu şirket Otelin hemen altında Kantin adı verilen bir satış mağazası açarak çalışanların kumaş ve bez türü eşyalar hariç, her türlü ihtiyacını karşılamaya başlamış. İşletme 26 Haziran 1934 tarihinde onaylandığı vakit on yıllık dönemi ve 2000 lira sermayesi varmış.   (Damlıbağ, 2017).  Kuruluşu neredeyse fabrikayla yaşıt. Kapanıncaya kadar 50 yıl faaliyet göstermiş.

O yıllarda fabrikada çalışmayan kişiler diğer dükkanlardan, fabrikada çalışanlar çoğunlukla kantinden alış veriş yaparlarmış. İlk kuruluş yıllarında fazla dükkan ve esnaf yok. Mecburen böyle bir düzenlemeye ihtiyaç duyulmuş.

Kantinde bölümler vardı: Kasap ve et ürünleri bölümü, sebze ve meyve bölümü, züccaciye ve ev eşyalarıbölümü, diğer gıda ürünleri bölümü. Sanırım dört bölüm. Önceleri Kantin'e sadece fabrikada ve çiftlikte çalışanlar girip alış veriş yaparlardı. Diğer kişilerin girmeleri yasaktı. Sonra bu kuralı giderek gevşettiler. Fabrikada çalışmayan kişiler de ordan alış veriş yapmaya başladılar. Kantin'in malları kaliteli ve özenle seçilen mallardı. Kantin'de ekmek de satılırdı.

Kantinin iaşe malları İstanbul'dan gelirmiş. Fabrikanın kamyonu salı ve çarşamba günleri İstanbul'a gider malları oradan getirirmiş.

Kantın'in özel bir satış sistemi vardı. Evinizde önce ne alacaksanız bir liste oluştururdunuz. Daha sonra kantine gider içeriye girer ve "Yazıcı" bankosuna doğru ilerlerdiniz. Yazıcıya "kâtip" de denirdi. Yazıcı herkesi tanırdı. Sizin fabrika mensubu veya onların çocuklarından biri olup olmadığını bilirdi. Tanıyamamışsa sorardı. Kimin çocucuğusun? derdi. Siz de söylerdiniz. Yazıcı talep ettiğin malzeme hangi satış reyonu ile ilgili ise o reyonun satış fişine sizin istediklerinizi mavi tükenmez kalemle yazardı. Fişler iki kopya idi ve arasında siyah karbon kağıdı olurdu. Reyonların fiş koçanları farklı renklerde idi. Pembe, sarı, beyaz ve hafif mavi renkli
reyon koçanları vardı. Koçanları doldurduktan sonra kaç para tuttuğunu belirlemek için fişlerin üzerinde yazan rakamları kollu Facit hesap makinesine işler, küçük kolunu iki ileri, bir geri çevirir iki tuşa basar ve yekünün kaç para oldğunu anlardı. Sonra yekünleri renkli fişlerin üzerlerine yazardı. Fişlerin birinci nüshalarını koçandan koparıp size verir ve Vezne'ye gitmenizi söylerdi. Vizne giriş kapısının yanında üçgen şeklinde camekanlı küçük bir yerdi. Banka veznelerini andırırdı. Burada fişleri vezneciye verir ve ayrıca ödemeniz gereken parayı kendisine teslim ederdiniz. Bazen sorardı "bozuklğun var mı" diye. Parayı aldıktan sonra üzerine "Parası alınmıştır" diye bir kaşe  basar ve fişleri size geri verirdi. Veznede Kemal Saraçlar bey çalışırdı,  kızı Dilek ilkokulda sınıf arkadaşımdı. Vezne işlemi bitince  fişleri alır ilgili reyonları gezmeye başlardınız. Bazer reyonlar kalabalık olurdu ve sıraya girerdiniz. Önceki kişinin alış verişini tamamlamasını beklerdiniz.

Kasap bölümünde komşumuz, Kasap Hakkı çalışırdı. Kantinden hep 250 gram kıyma alırdık.Sadece biz değil, herkes öyle...  Onu da ayda bir kere... Beyaz yağlı kağıtlar vardı. Kasap hakkı kıymayı bu yağlı kağıtlara sarardı. Yarım kilo kıyma almışsak, bilinki evimize kalabalık misafir gelmiştir.

Bakkaliye reyonunun piriçleri ve diğer gıda malzemeleri çok kaliteli olurdu. Bütün malzemelerin en kaliteli olanları kantine gelirdi. Kiloluk toz şeker paketleri vardı. Dışı beyazdı ve içinde mavi renkli astarı olurdu. O bölümde ayrıca cam gibi kristal şekerler olurdu ve ben onları çok severdim. Büyük, dikdörtgen şeklindeki kavanozlarda akide şekerleri, beyaz, şeffaf kristal şekerleri satılırdı. Cam şekerlerine akide şekeri derdik.  Bakkaliye bölümünde klasik ibreli bir terazi olurdu. Daha sonraki yıllarda onu daha  gelişmiş başka bir modelle  değiştirdiler. Modern ibreli terazide tartılan melzeme 1 kg'dan ağırsa  görevli yan taraftaki kilo düğmesini çevirir ürünleri o şekilde tartardı. 

Toz şeker kantinde her zaman biraz daha ucuz olurdu. Şekeri dışarıdan veya sıra dükkanlardan almazdık. Babam Lüleburgaz'a giderken her zaman kantinden iki paket toz şeker alır dedeme eli boş gitmezdi. Bizde zaten misafirliğe eli boş gitmek ayıp sayılır. Epey alış veriş yapmış olmalıyım ki zaman zaman rüylarımda kendimi kantinden alışveriş yaparken görürüm. Kantinciler de beyaz önlük giyerlerdi.

Kantinin içi öğle saatlerinde mesai çıkışlarında epey kalabalık olur insanlar bir oraya bir buraya koşuşturlardı. Bazı fabrika çalışanları alış verişlerini taksitle yaparlarmış ve borçlarını maaş kesintileriyle öderlermiş.

Yine Alpullu'nun hafızası Kadir Beye müracat edelim: Kantinde bir tane Kantin Şefi varmış. Muhasebeci, Katip ve diğer elemanlar hepsi 10, 12 kişiymişler. 2 kasap 2 sebzeci varmış. Bakkaliye, yoğurt, süt, ve peynir Sarımsaklı'dan her gün taze olarak gelirmiş. Veznede saksafoncu Kemal Gürer bey çalışırmış. Kızı benim sınıf arkadaşımdı. Aynı zamanda Şeker Fabrikasının orkestrasında saksafon çalarmış.

Kadri Ağabey'e soruyorum. "Kantin ne zaman kapandı?" diye...  Çünkü o  Alpullu'nun bilgi hazinesi. "En son Burhan Koçtürk Kantin Şefiydi. 1980'li yıllarda kapandı. Ya da 1982-1983 döneminde..." diye cevap veriyor. Ve ilave ediyor, "Kantinde Şevki Bey, Erat beyler vardı. Orada çalışıyorlardı. Kantinden çok kişi gelip geçmiştir. Hepsini hatırlamak zor" .