Ergene Köşkü

Teliçi'nin en mûtenâ binası... Koloni Evleri yapıldığı zaman Ankara'dan gelecek hükümet veya devlet
başkanları için onların kalabilecekleri bir konağın da yapılması düşünülmüş. İnternet'teki bir sitede bu
evin Alman fabrika müdürü Herman Gutherz'e lojman olarak yapıldığı yazılı ama buna ilişkin kanıt yok.

Konağa Ergene Köşkü adı verilmiş ve binanın alınlığına bu şekilde tabela yazdırılmış. 1930 yılında
Atatürk'ün ziyaretinden sonra "Atatürk Köşkü" olarak da anılmaya başlanmış. Atatürk bir gezisinde teklif
üzerine İzmit'te trenden iniyor ve istasyon binasının hemen yanında bulunan Çene Suyu çeşmesinden su
içiyor. Sonra soruyor. "Bu suyun adı nedir?" diye... Etrafındakiler hemen "Gazi Suyudur, paşam" diye
cevap veriyorlar. Atatürk onları uyarıyor. "Halkın verdiği isimleri değiştirmeyin"...

Çeşitli devlet büyükleri Alpullu'yu ziyaret etmişler, fakat çoğunlukla günü birlik kalmışlar, gece yatıya
kalmamışlar. Kadri Ağabey'e göre Atatürk birinci gelişinde değil, ikinci gelişinde iki gün kaldı. Kimileri
ise ilk gelişinde ve sadece bir gün kaldığı düşüncesinde... İnönü'nün Alpullu'ya gelmediği belirtiliyor. Celal
Bayar Alpullu'ya gelmiş gece kalmamış. Adnan Menderes'in Alpullu'ya gelip gelmediği tartışmalı. Her iki
görüşü de savunan kişiler var. Turgut Özal gelmiş, köşkü gezmiş fakat gece kalmamış. Mesut Yılmaz
gelmiş gece kalmamış. Köşkün emektarlarından Sabri Görgülü, Erbakan'ın Alpullu'ya geldiğini ve bir gece
köşkte kaldığını belirtiyor. Hatta geldiğinde güvenlik amacıyla ışık sızmaması için camlara çarşaf ve
perdeler gerildiğini içerisinin hiç bir şekilde görülmemesinin sağlandığını söylüyor. Köşkte kalan devlet
büyükleri mutlaka anı defterini imzalarlar diyor. Sosyal Güvenlik Bakanı İmren Aykut da Köşk de bir
gece konaklayanlardan...

Ordu komutanlarından Salih Omurtak Paşa Atatürk'ten sonra köşkte kalan ikinci kişiymiş.  Salih
Omurtak Paşa'nın bizim "Boru" olarak adlandırdığımız bacayla ilgili bir sözü var. Sabri Görgülü'nün
aktardığı ifadeyi "Boru" başlığında ele aldım. Generallerden Omurtak Paşayı Çorlu'da konuşlanan eski
Kolordu komutanı Adnan Doğu Paşa izlemiş. Sabri Bey'in bildirdiğine göre kendisine Atatürk'ün odasında
yatması teklif edildiğinde "biz daha o mertebeye erişmedik" demiş ve o odada yatmayı kabul etmemiş. 

Köşkün Birimleri

Köşk, tek katlı... Sundurması, antresi, mutfağı, iki tuvaleti, iki banyosu, iki kileri, beş odası ve
büyükçe bir salonu var. Bunun yanında iki balkon ve salonun önünde yer alan bir teras... Ön ve yan
olmak üzere iki giriş kapılı... Odalara isimler verilmiş: Atatürk odası, Beyaz Oda, Pembe Oda, Dolabı
Desenli Oda, Yaver Odası. Bunlar resmi adlandırma değil, çalışanların verdikleri adlar... Beyaz (2)  ve 
Pembe Odalar (4)  kuzeye bakıyor. Atatürk (1) ve Desenli oda (3) ise güneye... Yaver Odası girişte
kalıyor.  

Sondaki oda Atatürk'ün yattığı yer. İki somya var. Galiba orijanilinde tek yatak varmış ama sonradan
odaya bir yatak daha ilave edilmiş. Üzerlerinde el işlemeli ve kırmızı renkli güzel pikeler var. Odanın yan
tarafında banyo bulunuyor.

Dış antre, sundurma, hayat: Benim sundurma dediğim yer bir tür "dış antre"... Cam cepheli bir giriş...
Eskiler bu gibi bölümlere "hayat" adını verirlerdi. Burada Macarların köşke hediye ettikleri tavana asılmış
güzel bir avize var...

İç antre: Sağ tarafta, klasik stil olarak adlandıracağımız bir portmanto gözümüze çarpıyor. Şemsiyelik
düzenlemesi ilginç. Şemsiyelerden sızan sularının süzülmesi için alt tarafına birikme haznesi yapılmış. Ve
palto askılığı. Hemen karşıda büyük bir Taş Ayna... Böyle anılıyor, benim anladığım Kristal Ayna...
Demeki o zamanlarda Taş Ayna adı veriliyordu. Bu ayna hiç bir deformasyon olmaksızın kişiyi olduğu
gibi gösterirmiş. Yurt dışından getirilmiş olmalı. O tarihlerde Türkiye'de bu aynayı yapacak bir teknoloji
yok. Bu bölümde de tavanda asılı orijinal bir avize var... Değişik, özgün... Hatırlanması gereken...
Kaynaklarda, giriş bölümünde çalışanların hangi odadan çağrıldığını görebilmeleri için bir çağrı bildirim
(numaratör) tesisatı olduğundan söz ediliyor. Fakat biz onu göremedik. Herhalde kaldırılmış. Önemli ve
anlamlı bir alet. Ne oldu acaba...

Yaver Odası. Antrenin karşısındaki oda "Yaver Odası" olarak adlandırılıyor. Atatürk'ün yaveri orada
yatmış.  İki yatak var ve sâde bir oda... Bir koltuk var. Oraya oturdum, bir süre çevremi izledim.
Küçük bir tabure dikkatimi çekti... Nedir diye anlamaya çalışıyorum. Kadir Bey aydınlattı... Bu
tabureler veya sehpalar çizmeleri parlatmak amacıyla kullanılırmış. Uzunca bir parlatma kadifesiyle
çizmeler bu sehpaların üzerinde parlatılırmış. Bu sehpalardan iki tane olduğunu gördük. Bir tane daha
varmış. Fakat üçüncüsü biraz farklı imiş. Onda çizmeleri çıkarmak için çizmenin topuğunu yerleştirecek
bir oyuk olurmuş. O sehpayı göremedik. Beraberimde köşk'ü daha önce gezen kişiler o sehpayı
gördüklerini belirttiler.

Beyaz oda: Büyük salonun yanında güzel bir oda var. O vakitler hangi amaçla kullanılıyordu, bilmiyorum.
Fakat daha sonraki dönemlerde Ankara'dan gelen fabrika müfettişleri, üst düzey devlet erkanı o odada
kalırlarmış. Atatürk'ün yattığı odanın hemen yanında...  Normal otel odasında bulunan eşyalar...
Doğrusu yan tarafta Atatürk'ün odası varken bu oda ilgimi çekmiyordu. İçeride fazla kalmadım.

Pembe oda. Kapısı kapalıydı gezemedik

Beyaz oda. Kapısı kapalıydı gezemedik.

Mülayim'e (2014) göre tüm odalarda, banyo ve tuvaletlerde pencereler  vastaslı olarak düzenlenmiş.
Banyolardaki kalorifer petekleri duvar içinde bırakılan nişlere yerleştirilmiş. Bu nişler sayesinde hem
mekân daraltılmamış, hem de kalorifer peteklerinin gizlenmesi sağlanmış.a

Atatürk'ün odası:  Bir kardorop, Atatürk resimleri, manyetolu telefon, bir masa, eviye ve orijinal
musluk tesisatı...  Kardorop dolabı ceviz ağacından, sarıya çalan bir rengi var... Desenli ve damarlı...
İçinde bir şey var mıydı bilmiyorum....

Salonu: İki bölümlü gibi... Eskilerin salon-salomanj dedikleri türden... Gerektiğinde ortadan ikiye
ayrılma imkanı olabilir... Şan köşesinin sağ tarafında bir büfe var ve içinde cam bardaklar... Karşıdaki
büfede ise telefon ve diğer hatıra eşyaları... Duvarlarda panolar, resimler. Kadri bey'in uyarısı üzerine
tavandaki avizeler dikkatimi çekiyor. Küp Şeker biçimli... Ergene Köşkü ve Küp Şeker biçimli avizeler...
Burası otantik bir oda. İyi düzenlenmiş, iyi dekore edilmiş. Atatürk'ün hatırasına yakışır bir şekilde. Üç
büst var: Atatürk'ün, İsmet İnönü'nün ve Celal Bayar'ın... Kim yaptırmış ve ne zaman buraya getirilmiş,
bilmiyorum... Araştırılıp yazılsa iyi olur.

Terası: Geniş bir perspektife sahip. İlk yapıldığı yıllarda oldukça uzak bir bakış açısı sağlamış olmalı.
Derin bir coğrafyayı 10 km belki 15 km uzağı görebiliyorsunuz. Batılılar bu özelliğe "vista" adını
veriyorlar. Köşk ve terası batılı terimle ifade edersek tam bir vista... Hayal kurabilir, geleceği
planlayabilir veya en azından gözünüzü dinlendirebilirsiniz.

Mutfak: Mutfakta mermer bir sehpa var. Yetkili sadece onun "özellikli" olduğunu söylüyor. Yekpare
büyük bir mermer ve kalın. Sanırım 3,5,  4 cm kalınlığında. Görevlinin bildirdiğine göre köşkü gezen bir
mermerci böyle bir sehpayı şimdilerde dahi zor yapabileceklerini söylemiş. Biraz dikkatli bakınca, öyle
olduğu anlaşılıyor. Dikkatiniz çekilmezse farketmiyorsunuz.

Köşkün Envanterle İzlenen Eşyaları
Köşkün bir envanter defteri varmış. Önemli olan tüm eşyalar o deftere yazılmış. Defter köşkün içinde
orada korunurmuş. Sabri bey defter kaybolursa her şey kaybolur diyor. Bu defteri görmedik. Fakat
önemli olan eşyalara numara verilerek üzerine küçük etiketler yapıştırılmıştı. Sadece onları gördük.

Büyük halı: Sabri bey bir halıdan söz etti. Büyük bir halıymış ve Köşk'ün çatı katında dururmuş.
"Gördüğüm halıların en büyüğüydü", diyor. Kullanılmıyormuş. Manevi değeri yüksek bir halı diye
tanımlıyor. Desenleri çok güzeldi ve demirbaş defterinde kaydı vardı. Her yıl demirbaşlar sayılıyor ve
eşyalar kontrol ediliyordu. Kayda geçirilmemiş hiç bir şey yoktu. Halının hala çatı katında duruyor olması
lazım"

Numaratör: Sabri beyin dilinden anlatalım. "Köşkte tarihi nitelikte duvara asılan  bir numaratör vardı,
kablolarıyla birlikte çalışır vaziyetteydi. Kayboldu, ne olduğu bilinmiyor. Kapı, pencere açılmamış,
kırılmamış. Hiç bir yerde zarar ziyon yok... Fakat numaratör yok olmuş. Anahtar suretinin yaptırılıp
kapı açılmak suretiyle çalındığını zannediyoruz. Kablosunu bıçakla kesip almışlar. Olay 1988 yılında oldu.
Soruşturma açıldı, fakat bir şey çıkmadı. Ben o zaman köşke çalışmıyordum. "

Taş ayna:

Anı Defteri: Atatürk Alpullu'ya geldiğinde Anı Defteri'ne bir sayfalık bir yazı yazmış ve imzalamış. Karşı
duvarda büyük bir pano olarak o yazıyı görüyoruz. Aynı pano Fabrika Müdürü'nün odasında da vardı.
Fotoğraf çekiyor ve ilgiyle inceliyoruz. Yetkili "yazının orijinalini gösterebilirim" diyor. Memnun oluyoruz.
Kalın bir defterle geliyor ve masanın üzerine koyuyor. Sağdan-sola Osmanlıca harfleriyle ve soldan-sağa
Latin harfleriyle yazılmış anı yazıları. Harf Inkılâbı tamamlanmış olduğundan Atatürk defteri ters
çeviriyor ve anı yazısını Lâtin harfleriyle yazıyor. Yazı karakterlerinden ve çizgilerin seyrinden anlıyoruz
ki hâlâ geçiş dönemindeyiz... Yazı yazarken "elin kırılması" diye bir tabir vardır. Akıcı, akışkan bir
şekilde yazma anlamına gelir... Elin, henüz yeni harfleri yazma konusunda tam yatkınlık kazanmadığını
hissediyoruz.

Çin vazoları: Bunlar Atatürk'ü ziyaret eden Çin heyetinin getirdiği vazolarmış. Bir fabrika müdürü bu
vazoların çalınmasını önlemek için içine özel bir tertibat yaptırmış.

Semaver ve kahve değirmeni. Bunları Rus büyükelçisi Atatürk'e hediye etmiş. Çin vazoları ile
semaverlerin fabrikaya ne zaman ve nasıl getirildiği konusunda bir bilgi yok. Bu güne kadar kimse böyle
bir soru sormamaış ve araştırmamış.

Portreler. Atatürk, İnönü ve Celal Bayar'ın. Yine ne zaman konduğu ve yerleştirildiği konusunda bilgi
yok.

Anı eser niteliğindeki eşyalara numara verilmiş ve gazetelerde bu eşyalar Ankara'ya götürülecek diye
yazılmış. O yüzden insanlar üzülüyorlardı. "Bu eşyalar buranın" diyorlardı. Görelim bakalım, ne olacak.
Doğru hareket tarzı, eşyaların yerinde kalması. Fabrika satılmış bile olsa tarihi yer ve mekanlara
dokunulmaz. Dokunulmaması gerekir. Satış protokolünde bu konuda bir kayıt var mıydı, bilmiyoruz.
Bekleyip  göreceğiz.

Büstler.

Tren ve Cip
Ergene Köşkü'nün grişinde fabrikada yöneticilerini taşımak için kllanılan bir cip var ve aynı zamanda bir
tren... Bunların köşkün girişine konması iyi olmamış. Ergene Köşkü,  fabrika müzesine dönüşmüş gibi
bir hava çıkmış ortaya...

Tren, fabrika içinde pancar vagonlarını taşımak için kullanılıyormuş. Yolcu vagonlarıyla ilgili değil. Doğu
Alman yapımı imiş. İyi bir hatıra, fakat yeri burası değil. Cip köşklerin değişik ihtiyaçlarını karşılamak
için kullanılıyorrmuş. Hizmet cipi imiş. Erzak alınacağı zaman, çamaşırhaneye çamaşır götüreleceği
zaman veya acıl olarak bir ere gidileceği zaman bu cip kullanılırmış.

2015 yılında yenilenerek ziyarete açılan 1 adet Alman yapımı buharlı lokomotif ve 1 adet 1962 model cip
bulunuyor. 1934 yılında satın alınan ve 58 yıl hizmet verip 1992 yılında hangara çekilen Buharlı
lokomotiften Türkiye’de sadece 2 adet olduğu biliniyor. Fabrika Müdürü Fikri Cömert, törende yaptığı
konuşmada, buharlı lokomotifi ve cipin turizme kazandırmanın mutluluğunu yaşadıklarını söyledi.

Buharlı lokomotifin 58, cipin ise yaklaşık 30 yıl fabrika hizmetleri için kullanıldığını belirten Cömert,
1992 yılında araçların hizmet dışı bırakıldığını ifade etti. Araçların manevi ve tarihi değerinin
bulunduğunu anlatan Cömert, "2013 yılında fabrikada göreve başladığımda buharlı lokomotif ve cipi
halkın yararına sunmak için çalışmalarda bulunduk. Gerek işçisi, gerekse memuru herkes elinden geleni
yaparak her ikisinin de bakım, onarım ve temizlik işlerini yaptık. Manevi ve tarihi değeri parayla
ölçülemeyecek kadar değerli olan buharlı lokomotif ve cipi turizme kazandırmanın mutluluğunu
yaşıyoruz. Çalışmalarda emeği geçen Alpullu Devlet Demiryolları Gar Şefliği’ne, belde esnaflarına,
fabrikamızda çalışan işçi ve memur arkadaşlarıma teşekkür ediyorum" diye konuştu.

Konuşmaların ardından Kaymakam Alkan ve beraberindekiler açılışı yaparak Cömert'ten lokomotif ve cip
hakkında bilgi aldı.

Köşkün Görevlileri

Köşkte ilk görev yapan kişiler kimlerdi bilmiyoruz. Ethem Efendi'den söz ediliyor. Eskiden gazinoya ve
köşke o bakıyormuş. Aslında garson imiş. Kendisini Köşk'le o kadar özdeleştirmiş ki emekli olduktan
sonra Yeni Mahalle'de kendisine ev yapacağı zaman aynı planı temel almış.

Köşkte görev yapan adlarını tespit edebildiğimiz diğer kişiler: Sabri görgülü (1978-2001 yılları arasında
24 sene görev yapmış), Mehmet Öztürk, Yılmaz Bayraklı. Köşkte üç vardiya halinde çalışılıyormuş.
Bayanlardan da iki temizlikçi personel varmış.

a Ali Mülayim, Alpullu şeker fabrikası yerleşkesi-ergene köşkü örneğinde iç mekân donatılarının toplumsal yapı yöntemi
ile analizi, Doktora Tezi, Trakya Üniversitesi, Edirne.