Boru
Aslında fabrikanın bacası idi. Çıkan dumanı ve partikülleri uzağa taşımak için oldukça uzun yapılmıştı. Kadri Ağabey 70 metre yüksekliğinde olduğunu söylüyor. O yıllarda Almanya'da ve diğer Avrupa şehirlerinde yapılan fabrika bacaları hep böyle uzun... Bu uzunluklar aynı zamanda o şehirde sanayinin, kalkınmanın ve gelişmişliğin göstergesi... Özel olarak üretilmiş tuğladan yapılmış ve dış çevresinde çelik çemberler var.
İnsanlarımız fabrika bacasını "boru" gibi algılamışlar olmalı ki onu boru diye adlandırıyorlardı. Boru öttü, boru duman çıkarıyor, boru yıkıldı, boru ne zaman ykıldı... gibi. Boru yıkıldıktan sonra artık fabrika "bacalarından" bahsetmeye başladık. Yeni nesil için "boru" tuhaf bir kelime.
Bacayı Almanlar yapmış. Kitap yazma işine biraz daha erken girişseydim. Kimbilir ne hikayeler dinleyecektim. Sinanlılı Mehmet Alkan bey babasından dinlemiş. "Bacanın yarısını Almanlar yaptı, yarısını biz yaptık" diyormuş. Baca veya boru tabanda oldukça genişmiş. Kesin bir rakam öğrenemedim ama 3 metre genişliğinde olduğunu ve yukarıda daraldığını söylediler. Baca içeriden iskele kurularak örülmüş.
Deprem tehlikesinden çekinilmiş ve tuğla örgü borunun eğer yıkılırsa çevreye zarar vereceğinden endişe edilmiş, yıkılmasına karar verilmiş. Sanırım eskiden aşırı partikül çıkaran teknoloji de artık kullanılmamaya başlanmış. Daha sonra onun yerine demirden kısa boylu başka bir boru yapıldı. Fakat bazı ustalar şikayet ettiler. Bu kısa bacalardan çıkan duman ve partiküller Alpullu'nun havasını bozdu diye... Gerçek durum nedir, bilmiyorum. Mühendis ve teknisyenler daha iyi bilir.
Yıkmaya karar verilince ihale açılmış. İhaleyi Eskişehir'den üç arkadaş kazanmışlar ve boruyu/bacayı 30 bin liraya yıkmışlar. Borunun içine iskele kurmuşlar çevresindeki demirleri kynakla kesmişler tuğlaları tek tek yerlerinden sökerek gelenbe ile yere indirmişler. Fabrika yönetimi onların kazasız belasız başarılı bir şekilde boruyu sökmeleri üzerine onlara 5 binlara da mükafat vermiş ve böylece 35 bin liraya sökülmüş.
Çıkan tuğlaların bir bölümü Samafor'a (Gülbahçe Mahallesine) yapılan camide kullanılmış.
Bir kısmı çöplüğe atılmış. Babam o tuğlalardan bir kaç tanesi evimize getirmişti. Yakın zamana kadar bahçede sağda solda atılanırdı. Kırmızımtırak sarı renkli ateş tuğlası idi. Yıkılmasaydı belki iki yüz, üç yüz sene dayanırdı. Mermer gibi sert bir tuğla idi. Bunlara "ateş tuğlası" deniyor, fakat özel kalite ateş tuğlası... Boru'nun yuvarlak olması ve giderek incelmesi nedeniyle bu tuğlalar özel olarak kalıplanmış ve özel olarak üretilmiş. İç tarafları daralan bir forma sahipti. Ve ayrıca birbirine genetlenmeleri veya kilitlenmeleri için çentikleri vardır. Bahçemizdeki evi yaparken bazı tuğlaları ve taşları evin temeline atmıştık. Sanırım o tuğlalardan bir kaç tanesi bizim evin temelinde de vardır. Alpullu'da yaşıyorsanız ya sesinden, ya dumanından ya tuğlasından siz de hissenizi alırsınız. İyi hatırlıyorum. Babam o tuğlaları biçak bilemek için kullanırdı. Çok sert ve ince kumul görünümlü olduğu için bıçakları o taşa sürter onları keskinleştirmeye çalışırdı. Sert olduğundan tuğla kırılıp parçalanmazdı.
Boru günde üç defa öterdi. Sabah sekizde, öğlen 12'de ve akşam saat 5'te....Ya, arkadaş boru veya baca hiç öter mi? Ama biz öyle erdik. Boru ötüyor veya boru öttü.... Fabrikadan gelen yoğun sesi sanki borudan çıkıyormuş gibi algılardık. Sanki boynuzdan çıkan bir ses gibi idi. Bu yüzden olsa gerek boru ötüyor derdik. Muhtemelen o sesi çıkaran bir makine vardı ve o sesin boruyla hiç bir alakası yoktu. veya varsa bile sesi çıkaran cihaz borunun bir kenarına iliştirilmiş olabilir. Çünkü borunun ötmesi mantıklı değil.
Boru'nun veya bacanın sesi 15-20 saniye kadar sürer ve susardı. Bu sesten işçilerin mesaiye başladıklarını veya mesailerinin bittiğini anlardık. Boru çalışma düzeninin disiplini gibiydi. Fabrika 1 milyon ton pancar işleyince o gün boru normalden daha uzun ötmüş bu bir sevinç ötüşü imiş. İnsanlar o günlerde kendi aralarında harartle bu konuyu konuşmuşlar. Vay be diyorarmış...
Köşk görevlisi Sabri Görgülü'nün anlattığı br anekdot var. Salih Omurtak Köşk'e geldiğinde görevliler hemen koşarlar anı defterini getirip önüne koyarlar. Biraz aceleci davranmışlardır. Omurtak Paşa şaşırır. Başını kaldırır, pencereden dışarıya bakar ve fabrikanın uzun bacasını görür. Fazla düşünmeden şöyle yazar: "Alpullu şeker fabrikasının bacasını bir direk gibi görmemeliyiz. Bu bacayı dış düşmanlara karşı bir top namlusu gibi görmeliyiz. Ancak, bu baca tüttükçe bunun manalılık vazifesinden biz de faydalana-cağız." Sabri bey devam etti: "Daha sonra Adnan Doğu Paşa bu yazıyı okuyunca 'Omurtak Paşa ne güzel yazmış" dedi"...
Komşumuz Fikret Güzay'den temin ettiğim fabrika bacasının tuğlaları
Kadri Özçetin Ağabey
Hüner Şencan
Sınıf arkadaşım Remzi Aşka, Kenan Ağabey, Kadri Özçetin